7. Bölüm : Kazan

39 7 36
                                    

(Birileri - Zamanın Dışında, Boşluğun İçinde.)

Kabullenemediğim şeylerin, kaçmak istediğim her şeyin kötü anılardan ibaret olduğunu düşündüm karanlık gökyüzünün arasından pembe yağmur bulutlarına bakarken. Çünkü istisnasız biz kötü olan hiçbir şeyi istemeyiz. Onuncu yaşın gibi. On sekiz gibi. Şimdi gibi; yirmi iki. Sonrası belki de. Yirmi üç, yirmi dört, yirmi beş...

"Geldik, burası," dedi Batuhan el frenini çekerken. Konuştuklarımızın ardından susup kalmıştık, yol konuşmuştu. Puslu hava vardı bir de tabii, o hiç susmamıştı. İçim sıkıntıyla dolmuş, zihnim bana ihanet edip halının altına süpürdüğüm bütün düşünceleri önüme seriyordu durup durup. İstemiyordum ilk başlarda ama artık diyebileceğim bir şey kalmamıştı. En sonunda Batuhan'ın karşısına geçip bu konuyu kartlarım açık halde konuşmaya karar vermiştim ama elbette bu önümüzdeki bir hafta içinde olmayacaktı. Daha sonrasında belki. Bunu yaptıkça ona umut verecektim. Devam ettikçe susmaya, onu daha da üzecektim, beklentiye girip beni uzun süre daha bekleyecekti. Belki de hep bekleyecekti. Bir gün gittiğinde sadece sustuğum için benden nefret edecekti. Onun beni sevmesine izin veriyordum resmen ve bu, onun canını her gün daha fazla acıtıyordu. Çünkü beni her gördüğünde ufacık da olsa bir gelişme bekliyordu ve hepsinde hüsranla karşılaşıyordu. Dört yıl birini beklemek için çok uzun bir süre değil mi Batuhan? Dört yıl. Nasıl vazgeçmedin? Ben vazgeçmiştim. Dört yıl önce. Belki de kendimden.

Emniyet kemerimi çıkarıp arabadan indim. Tam o sırada da Batuhan dolaşıp yanıma gelmişti. Kolunu kıvırıp benim elimi koluna geçirmem için bekliyordu. Ses çıkarmadan buruk gülümsemem eşliğinde elimi koluna yerleştirdim. İçimdeki huzursuzluk hissine lanet çeksem bile, o da zihnim gibi bana ihanet ediyordu. Araban inince havanın soğuk öfkesiyle irkildim. Dokuz saat yolculuğun sonrasında kalkıp bir de kırk dakika yolculuk sonrası yemek yiyeceğimiz yere gelmiştik. Artık yorgunluktan düşüp bayılacakmışım gibi hissediyordum. Ama direniyordum çünkü öyle bir rezillik çıkarıp insanların tatilini mahvetmek istemezdim.

Yemek yiyeceğimiz bu restoran hiç görmediğim tarzdı. En azından dış görünümü. Merdivenlerden inip binayı bulman gerekiyordu, yer altı restoran atmosferi yaratıyordu. Merdivenlerden indikçe, bir mağaraya giriyor gibiydiniz. Etrafı ağaçlarla süslemişlerdi. Derince bir nefes aldım. Batuhan'ın kolunu tutarak merdivenlerden inmeye yeltenirken şansıma küfürler ettirecek o şey olmuştu ve ayağım burkulmuştu. Batuhan'ı ani refleksiyle son anda bundan kurtulmuştum. Sıkıca kolunu tuttum.

"Centilmenliğin işe yaradı," diyerek mahcup bir şekilde güldüm. Belimden daha sıkı tuttuğunda bundan rahatsız olup geriye çekildim ve o da bunun farkına varınca morali bozuldu.

"Ne zaman isterseniz hanımefendi..." diyerek tebessüm ettiğinde merdivenlerin sonuna gelmiştik. Cam kapı kendiliğinden sensör ile iki yana açıldı. Ona baktığımda icaben gülümsedi ve kolunu kaldırarak geçmem için müsaade etti. Yavaş adımlarla içeri girdiğimizde ilk gözümü seçen kişi ne gariptir ki Akın oldu. Kalabalık olan bizim masamıza oturduğumda neredeyse herkes gelmişti. Restoran ise bizim dışımızda çok dolu sayılmazdı. Restoran, çukur bir yere yapılsa dahi içi oldukça ışıklı ve ferahtı. Hatta yeterinden fazla yüksek tavanlıydı ve ışıklar, uzun halatlarla oradan sallanıyordu.

Kerem'in yanındaki boş masaya oturdum. Diğer yanımda ise Asya vardı. Murat ile neşeyle konuşuyordu. İlişkileri hakkında en son pek detaylı konuşmasak da iyi gittiği gözlerindeki ışıltıdan belliydi. Uzanıp Murat'ın uzun saçlarına doladı elini ve onları karıştırdı. Murat bronz teninin üzerine yakışan bir gülümseme yerleştirerek uzanıp Asya'yı öptü. Herkes konuşmaya daldığı için bizi görmemişlerdi bile. Akın bile Bora ile konuşuyordu, daha önce tanışıp tanışmadıklarını merak etmiştim. Akın Eylül dışında buradan birisini tanımamasına rağmen buraya gelmezdi, öyle değil mi? Kimse bizim geldiğimizi fark etmeyince boğazımı temizledim.

Yıldızım Sönmek ÜzereHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin