Eğer küçükken o siyah kaplamalı dört duvarın bir köşesinde beni bulsaydınız ve yanıma yaklaşsaydınız, büyük ihtimalle ilk önce bir adım gerileyip sırtımın duvara çarpmasına neden olurdunuz. Daha sonra bana bu kadar ünlü olacağımı ve birilerinin beni sevip izleyeceğinizi söylediğinizde ise size gülerdim ve komik biri olduğunuzu düşündüğüm için size olan korkum azalırdı. Bunu hayal bile edemezdim, hayal etsem bile gerçekleşmeyeceğini bildiğim için üzülürdüm. Gerçekleşmeyeceğini bildiğim hayalleri hiç kuramadığım gibi. Kuramaya başladığım an kendimi durdurduğum gibi.
Hiçbir zaman o evde abin, sen, baban ve annen bir "aile" gibi oturup televizyon izlemeyeceksiniz.
Bir daha kimseyi sevemeyeceksin.
Bir çocuğun asla olmayacak, çünkü ona asla iyi bakamayacaksın. Olsa bile baban torununu alıp da gezdirmeye parka asla götüremeyecek, çoktan gitmiş olacak çünkü.
Sen ise kafanı uyuşturmak için ya bütün geceler ağlayacak ve sabah kalktığında yüzündeki şişlik insin diye yüzlerce yol deneyeceksin, ya da sarhoş edeceksin kendini.
Çocukken hayal edemeyeceğim şey aslında hala gerçekleşmedi. Her şeyi anlatırsan seni sadece öylesine mi severler yoksa sana açarlar mı? Gökyüzündeki bir Yıldız sönmek üzere.
Gerçekler bizi hep yitirirdi, hayallerde bile. Bazı hayaller bile sadece gerçeklerden ibaretti.
''Şurası diye söylenip duruyorum Akın Bey! Neresini anlamıyorsun? Sağ tarafa dön, oralarda bir yerlerde evim... Gittikçe uzaklaşıyor muyuz, bana mı öyle geliyor?'' dedim hala kafam dönüyorken. Sağa döndüğüm an görüşüm ilk iki, üç saniye netlemiyordu görüntüyü. Ona rağmen bilincimin açık olduğuna hemen hemen emindim. Midemdekileri restoranda boşaltmam hem en kötü hem de en mantıklı yaptığım şeylerden biriydi. En son tuvalete Akın ile dans eterken koşarak gitmiştim ve o sırlar mide krampları yüzünden pek aklımda bir şey kalmamıştı. Belki de uzun süredir bu kadar hızlı içmediğim içindi.
"Akın Bey mi?" derken direksiyonu sola kırdı ve ben hafifçe sallandım. "Ben olsam böyle yakışıklı birine 'Bey' demezdim." Ayıplar gibi çıktı. Ne dememi bekliyordu, sadece yakışıklı olduğu için? Afallamış şekilde ona bakmayı sürdürürken gözlerim kapanmamak için direniyordu. O ise hala bu halimden eğlenirken dudağının kenarındaki tebessümü silmiyordu.
"Yani? Akın diyorum işte."
"Aşkım uygundu mesela... İkisi de A ile başlıyor ya, anlarsın..." Bana bakıp sol gözünü kırptığında gözlerim sonuna kadar açılmıştı. Sadece, ben bu çocuğun arabasına hangi ara düşmüştüm onu düşünüyordum. Bu kadar sulusu ile daha önce karşılaşmamıştım. Kendi kendime sakinleşmek için tekrarlıyordum, sadece eğleniyor, diyordum. Eve bırakacak ve bitecek.
Böyle insanlar tanımamış mıydım daha önce? Elbette. Daha sonra arkadaş olarak kaldıklarım bile vardı, artık yakın bile olmasak... Sadece fazla luabaliydi, halledilmeyecek biri asla değildi. Hatta vücudum yorgunluktan kendi kendine kapatma düğmesine basmasaydı eğlene bilebilirdim.
''Akın,'' diye bağırdım. Arabayı dikkatle kullanan Akın yanında oturan bana baktı. ''Biz en son dans ediyorduk ya... Ne ara arabaya bindik? O ara bende yok bak..." Esneyerek kafamı cama çevirdim, sadece uyumak istiyordum.
Kaçmak için başka bir yol.
Sadece yorgunluk.
''Bak Yıldız, üçüncü defa anlatıyorum ve biliyorum ki sen neler olduğunu unutup yine bana, en son dans ediyorduk, ne oldu, diye soracaksın ama yine anlatıyorum. Biz dans ediyorduk sonrasında senin miden kötü oldu, lavaboya gittin ve oradan yarım saate yakın çıkmadın. Ben seni orada beklerken herkes gitmiş zaten. Şimdi ise evine gidiyoruz ve seni evine bırakacağım.'' dedi bıkkın şekilde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızım Sönmek Üzere
Genç Kurgu"Acıların senin parlayan yıldızlarındır, onlardan kaç." İçerik üreticisi olan Yıldız Kara, gittiği röportaj sonucu tanıştığı kişinin onun geçmişiyle yüzleşmesinde aracı olacağını aklından bile geçirmemişti. Geçmişinde kendisinin sessiz çığlıkları v...