24. BÖLÜM- "Umut"

114 24 44
                                    

Sevo geldi! Nasılsınız canlar?

Bu bölümü de Yiğit'in ağzından yazmak istedim bazı şeylerin daha açık olması için. Umarım severek okursunuz^^

İyi okumalar...

---

24. Bölüm- "Umut"

"İnsanlar bir şeyleri istediğinizi gördüğü zaman, onları elinizden almak için var gücüyle çalışıyordu..."

Yiğit'in anlatımıyla;

Neredeyse yirmi iki yaşındayım ve hala bu hayatı çözebilmiş değilim.

Garip. Herhalde bana hayatı tanımla deseler sadece garip diyebilirdim. Bu hem oldukça açıklayıcı hem de bir o kadar insanın aklında soru işaretleri bırakan bir durum olsa da bu böyle. Dönüp bir etrafınıza bakın, dün mutlu olan biri bugün ağlayabiliyor ya da dün gülen biri bugün hüzünlü olabiliyor. Bir gün her şey mükemmelken ertesi gün her şey sarpa sarabiliyor. Ya da şöyle düşünün; Dün yaşayan biri bugün hayatını kaybetmiş olabiliyor...

Bu gerçekten ilginç bir durum. Fakat daha da ilginç olanı insanın bunu görmemesi. Benim anlayamadığım da tam olarak bu. Günün birinde elimizdekileri kaybedebileceğimizi ya da öleceğimizi bildiğimiz halde neden hala amaçsızca ve kötü yaşıyoruz bu hayatı? Neden gün geçtikçe daha da çekilmez bir hal alıyor bu yaşadığımız yer küre?

Anlayamıyorum.

Bunları düşünüyorum çünkü etrafımda, gözümün önünde koca bir örneği var. Sırf intikam için akıl almaz planlar yapan ve sevdiğim kızın hayatını mahvetmeyi amaç edinmiş biri var ve bu beni düşünmeye itiyor. Halbuki bilmiyor ki günün birinde yaptıklarını oda yaşayabilir. Biri gelebilir ve onu da aynı şekilde üzebilir. İntikam almak isteyebilir. Ama o bunu düşünmüyor çünkü tek derdi hırs olan birisi bunu akıl edemez.

Dünya kötü, insanlar kötü ve daha da önemlisi içimizdeki insanlık duygusunun günden güne yok olması daha kötü, berbat.

Fakat yaşamak için her şeyimizi verdiğimiz bu dünyada her an öleceğimizi unutmamalıydık. Unutmamalıydık ki, atacağımız adımları sağlam seçebilelim.

Bir diğer meseleyse insanların karşısındaki kişinin duygularını görmezden gelerek, bilip bilmeden konuşması ve kırıcı olmasıydı. Sebebi neydi bizim bu karşımızdaki kişiye söz hakkı dahi vermememizin? Ne kaybederdik bir kez olsun dinlesek insanları konuşmak yerine? Ne eksilirdi hayatımızdan, ne kaybımız olurdu?

Annemi kaybetmemden birkaç ay sonra bunu daha da iyi anlamıştım. İnsanların tek bildiği şuursuzca sizi yargılamaktı. Herkes kendi menfaatinin peşindeydi. Bu yüzdendir ki çok uzun zaman önce kaybetmiştim insanlara olan güven duygumu. Peki bu benim suçum muydu? Elbette değildi.

Başka bir konu ise her yeni girdiğim ortamda çevremdekilerin benim 'soğuk' bir kişiliğimin olduğunu söylemesiydi. Ne acı! Halbuki bilmiyorlardı ki sadece gözlemliyordum. Kimin ne olduğunu analiz etmeye çalışıyordum. Ve bu gerçekten de işe yarıyordu. Eğer bir kez olsun susarsanız ve etrafınıza bakarsanız kimin ne olduğunun farkına varıyordunuz. Bu konudaki tek yanılgım Sıla'ydı. Hoş, o da çok güzel rol yapmıştı ya neyse.

Kısacası şu hayatta seçimlerinizi çok iyi yapmanız ve pişmanlık duymamanız gerekiyordu... Çünkü hayat kısaydı ve sizin dert edeceğiniz kadar önemli değildi.

"Geldim."

Aymira'nın aşina olduğum sesi kulaklarıma dolduğunda oturduğum banktan kalktım ve gözlerine sabitledim bakışlarımı. Tüm bu kötülüklerin içinde o çok güzeldi. Saf ve masum.

ODAMDAKİ SIR (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin