Bir an nefesimin kesildiğini hissettim. Aklımda dönüp duran sorulara cevap arıyor, ama bir türlü bulamıyordum. Bütün bunlar gerçek miydi? Kendimi kocaman bir oyunun içinde sanıyor, korkuyordum.. meğer ben dua ederken, başka bir insanın duası benim duamın içinde kabul oluyormuş. Ben bana yazıldığını bilmeden sevmiştim bu şiirleri. Peki ya şiiri yazan kişiyi sevecekmiydim? Kimdi O?
Telefonumun sesiyle ayrıldım düşüncelerden."A-aloo?" Titreyen sesime engel olamayarak açtım telefonu.
"Ayşem iyi misin ya? Neler olmuş dün akşam ben yeni duyuyorum? Nasılsın konuşsana?" Hayli telaşlı gelen sesiyle konuşan Zeynep, benden cevap bekliyordu. Peki ben kimden cevap alacaktım, aklımda dönüp duran bütün bu sorulara?
"Zeynep kurstan sonra seninle mutlaka görüşelim." Diyebildim sadece. Telefonu kapatıp zoraki kursa attım kendimi. O kadar dalgındım ki kursta olan Ahmet abiyi farkedememiştim. Bana seslendiğinde burda olduğunu farkederek cevap verdim.
"Efendim Ahmet abi?"
"Çok geçmiş olsun kızım. Zor bir gece atlatmışsın." Ahmet abinin sırf geçmiş olsun demek için geldiğini düşününce mahçup olmuştum. Ama öyle değildi.
"Kızım ne hikmetse dün akşam mahalledeki herkes camide toplanmıştık. Yoksa seni duyan biri olurdu elbet. Kursun tadilatı için camide para topladık dün akşam." Söylenilenleri sadece dinliyor, cevap vermekte güçlük çekiyordum.
"Bugün kursta tadilat yapalım dedik. Sana bir miktar para vereceğim. Çocukları bugünlük küçük bir geziye çıkar. Parkı özlemiş olmalılar." Diyerek uzattığı parayı, elinden alıp çantama koymuştum. Ahmet abi ise öğleye doğru geleceklerini söyleyip gitmişti.
Kafam allak bullak olmuştu. Üzerimde koca bir yük, ne yapacağımı şaşırmıştım. Yorgun yüreğim bana ağır geliyirdu. Bu karmaşıklığın içinden birtek dualarla sıyrılabiliyordum. Zikirlerle diniyordu yüreğimdeki yorgunluk. Kafamdaki karışıklığa anca böyle yol verebiliyordum. Lavaboya gidip, elimi yüzümü yıkayarak kendime gelmeye çalıştım. "Hasbinallahü ve Nimel Vekil."
Dilimden dökülen zikrin yüreğime ferahlık vereceğini biliyordum. Daha sonra öğrencilerimin yanına gelmiş neler yaptıklarını sormuştum. Sanırım yeni gelen kızlarla aralarında hala samimiyet oluşmamıştı. Öğrencilerimin en büyüğü olan, on altı yaşındaki Merve benimle konuşmak istediğini söyleyerek beni diğer odaya çağırdı. Merak edip peşinden gittim.
"Hocam bir şey söylemek istiyorum ama gıybet yapmaktan korkuyorum. Sizin bana öğrettiğiniz gibi, Hucurat süresinin 12. Ayetinde Rabbimiz ne buyuruyor?
(Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının; çünkü bazı zanlar günahtır. Gizlilikleri araştırmayın, birbirinizin gıybetini yapmayın; herhangi biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Tabii ki bundan tiksinir! Allah’a itaatsizlikten de sakının. Allah tövbeleri çokça kabul etmektedir, rahmeti sonsuzdur.)"Merve'nin bu düşüncede olması beni hoşnut etmiş, bunu ayetle birlikte dile getirmesi mutlu olmama vesile olmuştu. Ve devam etti Merve.
"Şimdi söyleyeceğim şey gıybet olur diye korkuyorum." Diyince tebessüm ettim."Bak canım. Eğer ki biliyorsan ben bu söyleyeceğin şeye bir çözüm bulurum, söylemen gıybet değil, hayır olur. Amma ve lakin eğer söyleyeceğin şeyi birini kötülemek amaçlı söylüyor isen bu gıybettir benim akıl küpüm." Diye cevap verdim ve yanaklarını okşadım.
"Hocam yemin ediyorum ki çözüm bulacağınıza inanarak söylüyorum. Yeni gelen arkadaşlarımızın dün akşam giysi dolabından bir giysi aldıklarını gördüm. Giysiyi makas ile kesip, yatağında uyuyan bir arkadaşın yanına attılar. Ve aralarında bunu onun kestiğini söyleyeceklerini konuştular. Haliyle bu sabah giysisi yırtılan arkadaş hiç bir şeyden haberi olmayan kıza kızdı ve tartıştılar." Duyduklarım karşısında üzülmüştüm. Oysa inanmamıştım kötü huylu olduklarına. Aslında babaları niye durduk yere kötülesin ki kızlarını? İnanmam gerekirdi. Elimi Merve'nin çenesine koyup cevap verdim.
"Bak canım. Bunu bana çözüm bulacağımı düşünerek söylediğin için hayır kazandığına eminim. Sakın başka birine o kızları kötülemek için söylemeki bu hayrın elinden kayıp gitmesin."
Merve olumlu anlamda başını sallayınca öğrencilerin yanına gittik. Bulduğum ilk fırsatta kızlarla konuşacak, yaptıklarının yanlış olduğunu söyleyecektim onlara. Şimdi herkesin içinde söyleyemezdim çünkü Hz Ali ne buyuruyor? "Bir insana başkaları yanında verilen öğüt , öğüt değil, hakarettir."
Merve ile beraber çocukların yanına gittik. Elif abla parka gideceğimizi çocuklara haber vermişti. Bazıları örtülerini bağlamışken, diğerleri örtüyü bağlamakla uğraşıyordu. Elif ablanın yanına gidip bizimle gelmesini söylesemde "tadilat için bir şey lazım olabilir. Hem yemek, çay vermem gerekir." Diyerek gelemeyeceğini belirtti. Telefondan Zeynep'e mesaj atıp parka gelmesini söyledim. Zaten beni merak ettiği için, bugün kursa geleceğini söyleyip, parka gittiğimin iyi fikir olduğunu belirten bir mesaj attı. Çocuklar hazır olunca kurstan çıktık. Ahmet abi çocuklar için bir minibüs göndermişti. Çocukların hepsi minibüste bir yer bulup oturdu. Çocuklar minibüse sığmayınca kucak kucağa oturdular. Yeni gelen İrem ile Leyla ağlayıp ön koltuğa oturmak istediler. Onların ön koltuğa oturmasına izin verirsem diğer çocuklara haksızlık olurdu. Çocuklar her zaman bir birini kıskanırdı. Çünkü çocuktu onlar. Zorda olsa ikna etmiş arka koltuğa bindirmiştim onları. Park kursa yakın olsada Ahmet abi, "çocuklarla başa çıkamazsın. Malum arabalar geçiyor." Diyince hak vermiştim. Yaklaşık yirmi çocuk vardı sonuçta.
Çok geçmeden parka varmıştık. Çocuklar parkı ilk kez görmüş gibi bir o yana bir bu yana koşuşuyorlardı. Her biri bir tarafa dağılmış, oynamaya başlamışlardı. Gözlerim İrem ile Leyla'yı arıyordu. Onları gördüğümde bir bankta yanlız başlarına oturduklarını gördüm. Gidip yanlarına oturduktan sonra;"Neden oynamıyorsunuz bakayım?" Diye sordum.
"Oynamak istemiyoruz." Diye cevap verdi İrem.
"Bakın çocuklar siz henüz çok küçüksünüz. Neden kendinizi böyle yanlızlaştırıyorsunuz?" Bir müddet sessizlik oluştu. Cevap vermediler.
"İsterseniz benimle arkadaş olabilirsiniz?" Diye sorar sormaz İrem;
"Annem sürekli babama, kime yüz verip iyi olursan kendini çok beğeniyor ve senin suratına bile bakmıyor zaten diyordu." Diye cevap verdi. Heralde babaları ile tartışırken kullandığı sözler çocukların aklında kalmış ve o sözlerden etkileniyorlardı. Bu yüzden anne babalar asla çocukları yanında kavga etmemeli, kavgayı geçtim tartışmamalıydı bile.
"Bakın çocuklar. Büyüklerimiz bazen birbirlerine sinirlenebilirler. Biliyormusunuz? İnsanlar birbirlerine kızınca iki kalp birbirinden uzaklaşır ve ondan dolayı insan söylediği şeyleri, düşünmeden söyleyebilir. Bu yüzden annenizden veya babanızdan, onlar kızgın iken söyledikleri şeyleri örnek almamalısınız." Onları ürkütmeden sabahki olaydan bahsetmek istiyordum. Çocuklar oyuna dalmışken onlarla güzelce konuşabileceğimi düşündüm.
"Bugün kurstaki olayı kim yapmış olabilir çocuklar?" İkiside gözlerini kaçırmış, duymamazlıktan gelmişlerdi.
"Çocuklar bu yaptığınız çok yanlış. Hadi arkadaşınıza gerçeği söyleyip özür dileyin. İnanın siz değer verip sevince onlar sizi daha çok sevecektir." Söylediklerime inanmış gibi duruyorlardı. Ellerimi uzatıp;
"Hadi bana söz verin birdaha yapmayacaksınız kötü şeyleri." İkiside ellerimi tutup, "yapmayacağız. Ama bu seferlik kimseye bir şey söylemeyin." Diyip gittiler. Onlara inanmak istiyordum. Birdaha kötü bir şey yaparlarsa Ahmet abiye söylemem gerekirdi. Çünkü çocukların sıkıntıdan ve tartışmalardan uzak kalmaları gerekiyordu, ezber yapabilmek için. İkiside arkadaşların yanına gidip oyuna katılmışlardı. Bir müddet sonra Zeynep gelmiş arkamdan gözlerimi kapatmıştı. İstemsiz bir şekilde bağırmış;"Hayır hayır bu kadar ileri gidemezsin!" Diyerek ellerini itmiştim. Bana dokunan kişinin, Zeynep değilde şiir yazan kişi olduğunu sanmış, gelen kişinin Zeynep olduğunu görünce epey utanmış ve mahçup olmuştum. Kırıldığını anlayınca hemen sarılmıştım ona. Bu şiirleri yazan kişi akıl mı bırakmıştı bende?
"Kırılma Zeynep'im. Başıma gelenleri duyunca bana hak vereceksin eminim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Helal Sevdam
Духовныеarkamdan gözlerimi kapatmıştı. İstemsiz bir şekilde bağırmış; "Hayır hayır bu kadar ileri gidemezsin!" Diyerek ellerini itmiştim. Bana dokunan kişinin, Zeynep değilde şiir yazan kişi olduğunu sanmış, gelen kişinin Zeynep olduğunu görünce epey utanmı...