Ettiği duayı bölmemek için sessizce mutfağa gitsemde, çıkan bulaşık seslerinden sonra beni çağırmıştı. Yanına gitmeden, "efendim?" Desemde cevap vermemiş, yanına gitmemi beklemişti. Mutfağın kapısından kafamı uzattım.
"Efendim?"
"Yanıma gelir misin?"
"Bulaşıklar beni bekliyor."
"Bende seni bekliyorum."
Gülerek yanına gittim. Elimden tutup yanına oturttu beni. Söyleyeceği şeyi merakla bekliyordum ama O sadece bana bakıyordu. Bana bakan gözleri hafifçe pencereye bakarcasına kaydığında, pencereye baktım. Dalmıştı. Sanki birşeyler hatırlamaya çalışıyor gibiydi.
"Biliyor musun Ayşegül? Bu hayatta neye sabrettiysem, sabrettiğim onca şeyin mükâfatı sensin."
Ben utanınca sustu. Bir müddet bekledikten sonra yine başlamıştı konuşmaya.
"Hani bir söz vardır ya sevdiğim. Seni bana sevdiren Rabbim, seni benden çok sevsin. Diyor. Tamda bu aslında, Rabb'imin seni sevmesini istiyorum, o yüzden eşine itaatkar ol. Şeytan seni kandıracağı zaman efendimizin s.a.v' min şu sözlerini hatırla. "Hangi kadın, kocası kendisinden razı olarak vefat ederse, cennete girer." Tabiki ben biliyorum Allah'ın rızası için herşeyi yaparsın ama söylemek istedim. Birde benimde dikkat etmem gerekenler var, çünkü efendimiz s.a.v vefat etmeden önce kadınları ve yetimleri bize emanet etmiştir. Bir hadiste buyruluyorki, "Kadınların haklarını yerine getirme husûsunda Allâh'tan korkunuz! Zîrâ siz onları Allâh'ın bir emâneti olarak aldınız." İstiyorumki dinimize uyalım, eğer dinimize uyarsak hiç bir zaman kaybedenlerden olmayız."
Uzun uzun konuşan Ömer'i sıkılmadan dinliyordum. O kadar dalmışımki O'na. O kadar güzel bir insandıki, kelimelerim yetmezdi O'nu anlatmaya. Konuşmasını bitirir bitirmez yanaklarımı sıktı
"Sen beni böyle dinlersen ben sabaha kadar başının etini yerim."
"Değil sabaha kadar ölünceye kadar dinleyebilirim seni. "
"Çay getirir misin içelim?"
"Olur."
Yanaklarımı bıraktıktan sonra kalktım yerimden. Çayı ocağa koyup ısınmasını beklerken, tezgahın üzerindeki bulaşıklar için plastik bir kaba su doldurdum. Bulaşığı sudan geçirene kadar, israfın yanı sıra, ülkemize zararı vardı. O yüzden bütün bulaşıkların kabasını bu kabın içinde durulayabilirdim. Ben bulaşıkları sudan geçirene kadar çay kaynamıştı. Çay içmek istemiyordum aslında, Ömer'in yanına gidip mutfağa gelmesini rica ettim.
"Acaba mutfağa gelebilir misin? Ben bulaşıkları yıkarım, sen çayını içersin."
"Yardımcı olacaksan, neden gelmiyeyim?"
Sanırım Ömer'de Asaf abim gibi şakayı seven biriydi. Alışırdım zamanla. Yanına gittim ve kollarından tuttum. Bana tutunurken kolumu sıkması canımı acıtmıştı. Kolumu sıktığının farkında olmayınca, bende belli etmedim. Bacaklarının ağrısından dolayı sıktığını biliyordum. Küçük adımlarla mutfağa gittik. Sandaliyeye otururken anlından akan terler, acısını belli ediyordu. Mutfak dolabından aldığım peçete ile anlını sildikten sonra, kaynayan çayı doldurdum. Çayı ona verdikten sonra bulaşıkları yıkadım. Bulaşıkları yıkayana kadar bir kaç bardak içmişti. Boşalan bardağıda yıkadıktan sonra karşısındaki sandaliyeye oturdum.
"Biliyor musun Ömer? Allah dert veriyor ama dert ile birlikte dermanda veriyor. O bana güç vermeseydi, sensizliğe dayanamazdım. Sanki yıllardır seni gönlüme işliyormuşumda. gönlüm senle dolup taşmış gibi."
Ezan okununca Ömer'e yardım edip lavaboya götürdüm abdest için. Abdest aldıktan sonra ellerimi kapatacak birşey giydim ve kolundan tutup salona götürdüm. O'nun seccadesini öne serip, sandaliyesini koydum. Bana bakarken başımı salladım ve babamdan bahsettim.
"Babam ilk anneme imam olduktan sonra bizlere imam oldu, şimdi sen bana imam ol ve sonr..."
Ne söylediğimi sonradan farkedince utanarak abdest almaya gittim. Abdest alıp gelene kadar Ömer kamet getirip ezan okumuştu. Birlikte namaza durduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Helal Sevdam
Spiritualarkamdan gözlerimi kapatmıştı. İstemsiz bir şekilde bağırmış; "Hayır hayır bu kadar ileri gidemezsin!" Diyerek ellerini itmiştim. Bana dokunan kişinin, Zeynep değilde şiir yazan kişi olduğunu sanmış, gelen kişinin Zeynep olduğunu görünce epey utanmı...