kızıl, minik ve tilki

1.5K 91 90
                                    

" bak şunu görüyor musun, şunu? takım elbise giymiş. en âlâ orospu çocuğu o. iyi hâl indirimi istiyor kendince, pezevenk. "

min yoongi.

dünyanın en mükemmel adamı.

en azından, kendine göre.

eğer bir tane sabıka fotoğrafı çekilecek olsaydı, okul tabelasının önünde çekilirdi. en güzel suçlarını hep bu duvarların içinde işlemişti çünkü. e yani, işlemeyip ne yapacaktı? okuyacak hali yoktu ya? ona kalsa, bu okuldakiler ona sahip oldukları için kırk yıl dua etseler yeriydi. en azından onlara hayatlarının en heyecanlı yıllarını veriyordu. her okulda sürekli hocaların kitaplarını sıralarına yapıştıran, düzenli olarak her gün otomat soyan, kendinden küçük sınıflardan çete kurup onları örgütleyen, yazılı sorularını parayla satan, kızların arasında laf taşıyıp birbirlerine düşüren birini bulamazdınız sonuçta.

ama buna rağmen bir kez olsun disipline bile gitmemişti.

iyi yere kapak atmıştı. okula girdiği ilk sene köpek gibi çalışıp en iyi dil notlarını almış, tüm öğretmenlerin favorisi olmuş ve okullar arası müsabakalarda kendi okulunu temsil ederek hep birinci yapmıştı. her şey planının bir parçasıydı, aslında. şimdi öğretmenler her ne kadar kızıp azarlasalar da böyle boktan bir okulu başka hiçbir şeyin kurtaramayacağını bildikleri için yoongi'yi atmayı göze alamıyorlardı, bu yüzden bütün serseriliklere göz yummak zorundalardı. üstüne üstlük yoongi ne zaman isterse daha iyi bir okula transfer olup çok iyi bir üniversiteye gidebilirdi, bunu bilen öğretmenler her an tutuşuyorlar, kıyafetlerine bulaşan mürekkep lekelerine ve sabote olan derslerine göz yumuyorlardı.

burası koca bir sirkti ve yoongi asla burayı bırakıp gitmeyecekti.

tabii kimsenin bilmesine gerek yoktu.

" tarihçi değil mi o? " dedi yanındaki çocuk. okul formasını güzelce giymiş, kravatını da ümüğüne kadar sıkmıştı. " küfür ediyorsun hyung, hocaya. "

" ee? nolmuş? "

yoongi koridorda oturduğu cam kenarında, elinde tuttuğu iskambil kartlarını karıştırmaya devam etti. bir yandan etrafına bakıyor, kendisine bir kurban arıyordu. gerçi böyle bir okulda herkes ona kurbandı.

o sırada koridorun başını dönen çocuk hemen dikkatini çekti. kendisi kadar serseri değildi, henüz. ama potansiyeli de yok değildi. tabii, en yakın arkadaşıydı, etkilenmemesi imkansız olurdu. kendi çapındaki ufak bir isyankarlıkla okul gömleğinin üzerine deri mont giymiş, saçlarını da kızıla boyatmıştı.

" işte geliyor gönlümün efendisi be! " yoongi tüm koridoru inletecek şekilde bağırdı, ardından yanındaki birinci sınıf veledi omzundan ittirdi. " hadi yallah. abilerinin konuşacakları vardır. "

" hyung ya... "

" sus bakayım! git kantinden de içecek bir şeyler al, yoongi abim ısmarladı dersin. bak başka bir şey aldığını duyarsam fena benzetirim haberin olsun. "

" tamam sağol. "

çocuk kendisine iki beden büyük okul formasıyla paşa paşa kantine ilerlerken kızıl, hoş bir gülümsemeyle gelip camın önünde yerini aldı.

" naber? " diye sordu, kolunu yoongi'nin omzuna atarak. " yeni deste almışız? bunu da kaptırmaya meraklısın herhalde. "

" kimse kapamaz bunu. iki tokadı çakarım. " yoongi epey geniş olan cam önünde yan dönüp kartları dağıtmaya başladı. " hadi, pişti. "

" beni bulaştırma. bir tane daha uyarı alırsam annem mahveder beni. "

" ben gönlünü alırım onun sen merak etme. "

troublemaker || taegi, vsugaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin