yoongi bazen bu ülkenin anayasasının yeteri kadar kapsayıcı olmadığını düşünüyordu.
adam öldürmek illegal. tamam, bunu zaten herkes akıl eder, herhalde. insan hakları, hayvan hakları, din, dil, ırk... ne kadar bomboş, ne kadar gereksiz bir sürü madde canım. onun yerine illegal olması gereken daha önemli şeyler vardı. permalı illegal olmalıydı mesela. permalı'nın varlığı tamamen illegal olmalıydı. adamı yolda gördükleri yerde ters kelepçeyle içeri atmalılardı. ülkeden sınır dışı edilmeliydi permalı. azdı bile, bu it oğlu ite. topuğuna sıksalardı belki içi soğurdu.
çünkü, bir kere, neden annesine gidip ondan hoşlandığını söylemişti?
şimdi, bir yerde çocuğa hak verecek. permalı şeytansa, yoongi'nin annesi lilith. pabucunu ters giydirmeyi bırak, o pabucu götüne sokar adamın. gitmiş, o gün ızgara yedikten sonra köşede sıkıştırmış zavallıyı. hayırdır demiş, sen, benim oğlanın pek bir etrafındasın. tamam, bizimkinin de aşık olanı çok ama, seninki bir ayrı, demiş, ne o? ne o haller? kıvırcık ne yapsın, çıtlatıvermiş hoşlandığını. allahtan köpek gibi aşığım diye bağırmamış avazı çıktığı kadar, hep yaptığı gibi.
onunla kalsa neyse. annesi şimdi de onu sıkıştırdı.
" taehyung senden hoşlanıyormuş. " dedi, tezgaha yaslanmış. şimdi, eğer bu muhabbet birkaç ay önce yaşansaydı, yoongi iliklerine kadar buz keser, öyle donduğuyla kalırdı. annesine belli olmazdı çünkü. o zamanlar biri ondan hoşlanıyorsa bu ya çok iyi, ya da çok kötü bir şeydi, çünkü bu hala çok güzel ve alımlı demekti, ama bu aynı zamanda yoongi de o kişiden hoşlanabilir demekti, annesi için de bu kıyamet gibi bir şeydi. yoongi boşuna uğraşmamıştı takıldığı insanları annesinden gizlemek için.
ama şimdi, yüzünde muzip bir sırıtış, onu süzüyor annesi. yoongi buzdolabından çıkardığı buz gibi sudan içti, koskoca bir bardak.
" sallamış. "
" hiç de sallıyor gibi durmuyor. "
" karakteri yok onun anne, öyle sallar arada. işine ne gelirse. "
" öyle deme. bayan kim ne güzel yetiştirmiş iki oğlunu da. taehyung çok terbiyeli bir çocuk. "
" annesiyle yakın arkadaşsın diye öyle gelmiştir. " yoongi oturdu mutfak sandalyesine. " yoksa ahmağın teki, taehyung. "
" taehyung çok yakışıklı bir oğlan. çok da düşünceli. hem seni de çok önemsiyor, belli. "
" ne istiyorsun sen, ya? " yoongi çattı kaşlarını azıcık. " hani bu yaşta manitam olamazdı? hani çok üzülürdüm, kırılırdım? "
" yoongi... " annesi iç çekti. " hayat sevmemek için, sevilmemek için, öyle yok üzülürüm, yok kırılırım diye kendini tutmak için çok kısaymış, oğlum. "
annesini tanıyamıyor artık yoongi. birkaç ay önceki annesi, aynı, karşısında, ama sırf saçları biraz daha güzel, yüzünde bir yara izi var diye, böyle bir cümleyi söyleyebilecek birine dönüşmesini aklı ne kadar alır? hastanede mi karıştı acaba? sevilmeyi her şeyden çok önemseyen, oğlu sırf üzülmesin diye onu camdan kutularda büyüten bu kadın... annesini tanıyamıyor artık, ama iyi ki de tanıyamıyor.
" hem bayan kim ile çok güzel dünür oluruz biz. "
" anne~ " mızmızlandı oğlan, annesi ise hemen uzandı, başına sarıldı.
" taehyung'u beğenmezsen seokjin de var bak. "
" anne git ya~ "
" şşş. " annesi öpüverdi başından. " anneye git denmez. hem hazırlan bakayım. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
troublemaker || taegi, vsuga
Fiksi Penggemarokulun haylaz çocuğu min yoongi dünya üzerinde ayartamayacağı hiçbir insanın olmadığını düşünüyordu. gerekirse tatlı dilini, gerekirse görünüşünü, gerekirse yeteneklerini kullanarak birçok insanı kendi peşinde köle edebilirdi. sadece bir göz kırpmay...