o rehberde yoongi'nin arayabileceği tek bir kişi vardı.
zaten demiştim ama, sizin için bir kere daha derim. kızıl'a gidemezdi. kızıl onu böyle görürse cinnet geçirir, ortalığı birbirine katardı. eve gidemezdi, annesi çok korkardı, polisi bile arardı. ve şaşırtıcı bir şekilde permalı'ya da gidemezdi çünkü permalı ilk seçeneğiydi. ne olursa olsun, permalı'ya gitmek hep ilk seçeneğiydi, ama bu sefer ona gidemedi. ne diyecekti ki? telefonundaki mesajları okudum, o kafeye gittim ama sen gelmedin, helal olsun sana ama bu arada bogum beni evire çevire dövdü kanki haberin olsun mu diyecekti? tamam dayağını yemişti ama belki hala biraz olsun gururu vardı. bugünlük bu kadar azar yeterdi.
rehberde arayabileceği tek kişi de onu görür görmez güzel bir azarlamıştı zaten.
" yoongi! " dedi çocuk, onu öyle görünce kalbi durdu sanki. yoongi'nin de hali hal değil. üstü başı sırılsıklam, yüzü yara bere içerisinde, yeşil kazağı hep kan olmuş. ne de yakışırdı ona, yazık oldu. yoongi'nin zaten aklı başında değil, oraya kadar nasıl geldi bilemedi. bayıldı bayılacak. " bu halin ne senin?! "
yoongi ağzını açıp bir şey diyecekti, hali yoktu. zar zor nefes aldı, ciğerlerine battı. arkada bir şimşek çaktı. gök yere inmiş.
gamzeli onun kazağının yakasından tuttu, içeri çekti. yoongi neredeyse takılıp düşecekti. kuş gibiydi, ama çok ağırdı. her şey çok ağırdı artık herhalde. gamzeli çok soru sordu ona. kim yaptı dedi, neden yaptı dedi, ne oldu dedi. ama çok acıyor mu, demedi. çok acıyor mu dese, yoongi orada gözyaşlarına boğulurdu, çünkü çok acıyordu. çünkü artık altından kalkamayacağı kadar çok acıyordu.
baktı gamzeli bunun konuşmaya mecali yok, önce banyoya yolladı. karnı hep mosmordu, kolları yara bereydi, yüzü zaten bakılacak gibi değildi. yere çöktü, biraz ağladı, orada ne kadar durdu bilemedi. şanslıydı, gamzeli zaten abisiyle yaşıyordu, ama abisi de memleketteydi. gamzeli ona giyecek bir şeyler verdi, biraz büyük geldi. çay kaynatmış ona.
" şarj aletini kullanabilir miyim? telefonum kapandı. " dedi yoongi. ona dediği ilk şey buydu. gamzeli koltuktan fırlayıp şarjını almaya gitti, o sırada bardağı düşürdü. salak oğlan. telefonunu onun için şarja taktı, çayını onun için doldurdu, yoongi'yi oturttu koltukta karşısına. tişörtle şort giymiş, bir de gözlük takmış, çok göremezsiniz onu böyle. hep saçları düzgündür, kravatını sıkı bağlamıştır. ama kendi gibi değildi şimdi. yoongi de kendi gibi değildi.
" yoongi. " dedi namjoon, eline bir pamuk almış. tentürdiyot dökmüş üstüne biraz. sakar ama, işini biliyor gibi. gerçi yoongi'nin kafası bulutlu. anlamaz çok. " kim yaptı? "
yoongi pamuğa baktı kaldı. o an sadece saati düşünüyor. telefonu açılmadı, annesini arayamadı. permalı'yı da. ne düşündüler, kim bilir. ne kadar endişelendiler. saat geç oldu. yoongi'nin başı ağrımaya başladı. " bogum. "
gamzeli sessiz kaldı. pamuğu yaklaştırdı yüzüne, yavaşça dokundurdu. sızladı yoongi'nin yarası. ama uyuşmuş artık. hissetmedi. parmakları buz gibi.
" taehyung yüzünden mi? " diye mırıldandı, bir yandan onun yarasını temizlerken. yoongi ona baktı, ama kaşı şişmiş. gamzeli iç çekti, bu sefer başka bir pamuk aldı. sıra kaşında herhalde. " tahmin etmek zor değil. "
yoongi ellerine baktı. gamzeli'nin kazağı bol gelmiş, parmakları görünüyor sadece. yine de çok üşüyor. gamzeli tişört ve şort giyiyor, kendisine de kapkalın kıyafetler vermiş, ama yoongi yine de çok üşüyor. çok da yoruldu. " kızdı bana. " dedi, mırıldanıp. " ben taehyung'un sevgisini hak etmiyormuşum. onu üzecekmişim. sürekli sordu sordu durdu. bende olmayan ne var sende, insanlar neden senden hoşlanıyor, taehyung neden bana değil de sana aşık, dedi. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
troublemaker || taegi, vsuga
Fanfictionokulun haylaz çocuğu min yoongi dünya üzerinde ayartamayacağı hiçbir insanın olmadığını düşünüyordu. gerekirse tatlı dilini, gerekirse görünüşünü, gerekirse yeteneklerini kullanarak birçok insanı kendi peşinde köle edebilirdi. sadece bir göz kırpmay...