yoongi için ne fark eder?
yoongi kalkar, okuluna gider, okulundan gelir, sonra uyur, hem de bebek gibi, içi raprahat. neden, çünkü en iyisi o. en güzeli o. okulda herkes onu seviyor. herkes onu kıskanıyor, herkes o olmak istiyor, herkes onun köpeği olmak istiyor, ama olamıyor. e hal böyle olunca, yoongi için ne fark eder? yoongi olmak basit zaten. iki kıvırt, keyfine bak. elini sallasa beş yüz ellisi, yediği önünde, yemediği de önünde.
ama yoongi olmak her zaman da basit değil. değil mi?
amaan, o nereden bilsin, canım. cam kenarına tünemiş her zamanki gibi. tilkinin köşesi. gelene geçene bakıyor, ama artık laf atası gelmiyor hiç. onlardan kime ney, ki? herkes işine gücüne baksın. arada sulananları tersliyor, keyfi yok, çok konuşmak istemiyor herkesle. zaten son ders. ders boş ama, beyni yanmış şimdiye kadar. havalar da ısınıyor yavaş yavaş, montlardan hırkalara geçilmiş, gönül yayları gevşemiş. yoongi de gönül yayları başından beri gevşek olan gevşeğin birini bekleyip bekleyip, duruyor.
son dersten önce gelirim demişti halbuki, permalı. okuldan sonra onu bir tostçuya götürecekmiş, çok güzelmiş tostçu, parmaklarını yermiş, iki kilo bile alsa değermiş. ama hiç ortalıklara çıkıvermedi oğlan. neyse, ne. yoongi onun burnunu sürttürmesini bilirdi. elinde iskambil kartları, karıp karıp duruyor. kapının önünde yongsun'u gördü.
" kız, yongsun. "
" efendim? "
" gel, pişti. "
" ne piştisi? "
" bilmiyor musun pişti oynamayı? "
" biliyorum tabii. "
" gel seni tokatlayayım bir. "
" sen kimi tokatlıyorsun ya, bücürük? "
" gel, göreceğiz kimmiş bücürük. "
" nesine? "
" karpuzlu sodasına. "
yongsun çıktı camın kenarına, oturuverdi karşısına. yoongi karıp durmuş zaten şimdiye kadar. zır deli bizim oğlan, pek de fena, kafası zıpır gibi çalışır. tüm kartları tek tek sayar, her karta ihtimal verir, matematikten bir bok anlamasa da, şu piştiyi felaket oynar. yendi de yendi kızcağızı. o da durur mu, başladı tak tak yapıştırmaya, o da zeki biraz da, pek belli etmiyor galiba.
kırk dakika boyunca kardılar da kardılar, kestiler de kestiler, bir saatten sonra saymayı da bıraktılar, zaten biri karo onluyu alsa, diğeri sinek ikiyi alıyor, birisi kart çoğunluğundan kazansa, aslar diğerinde. böyle böyle vakit de geçti ya, çok iyi oldu. zil ne zaman çaldı anlamadılar bile.
işte o zaman geldi. felaket tellalı. it diyor yoongi ona da, köpek yavrusuna benzediğinden. ki aslında kim görse yoongi'ye benzetiyor çocuğu, yoongi de bir taraflarıyla gülecek. bu velet mi diyor, bana benziyor? benziyor aslında ya, sadece biraz daha kısa, bir de onun gibi cazibesi yok, olsa, buralarda mı olurdu... zavallım.
" ne var jihoon? " dedi kihyun.
" ingilizceci panoya kağıtları astı, sınavlar açıklanmış. "
" sonunda ya. " namjoon bir gerindi.
yoongi de bir şey oldu sanmıştı, lan. ingilizce sınavları açıklanmış. ulan buna da haber mi denir? kaç aldığını biliyor zaten, adı da listelerin en başında olsa gerek, ondan başka kimse yüz alamıyor ki bu saftirik okulda. çantasını aldı aheste aheste, sallanıyor bizim oğlan, koridorda panoların etrafına yığılmış herkes, ne yazar? bekledi de bekledi, o kalabalığın arasına girip de kendini harap edemeyecek hiç. canı biraz kıymetlidir ya onun. zaten bakmayacak ki bile, sonucuna. yıllardır aynı zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
troublemaker || taegi, vsuga
Fanfictionokulun haylaz çocuğu min yoongi dünya üzerinde ayartamayacağı hiçbir insanın olmadığını düşünüyordu. gerekirse tatlı dilini, gerekirse görünüşünü, gerekirse yeteneklerini kullanarak birçok insanı kendi peşinde köle edebilirdi. sadece bir göz kırpmay...