yoongi artık herkese küstü.
sebebi ne, kim bilir. ama herkese küsüyordu artık. minik ona gitmiş, cadılar bayramı makyajın çok güzelmiş demiş, o da "normal makyajım kötü mü?" diye küsüyordu. zilli'ye sürekli küstü, zaten. onu köşeye sıkıştırıp "lan neden bogum ile taehyung'u ayırmadın?" demesin diye hep ağlayacakmış gibi yapıyordu. sevimli onu görünce "hyung regl misin?" deyince ona da küstü, hiç arkadaşı kalmadı böylelikle.
ama kızıl'a öyle bir küstü ki, dünya alem örnek alsındı.
eğer anlamadıysanız söyleyeyim, yoongi kabul etmez ama, kızıl onun zaafıydı. en çok ona küserdi, en çok ona kızardı, en çok da onu severdi. ama onu o sabahın köründe, tuvalette, kanayan burnunu yıkarken gördüğünde hiçbirini de yapacakmış gibi hissetmedi. ensesine şöyle bir adet yapıştırmak istedi de, o da çok yorucu bir aktiviteydi, sarmadı.
şöyle durdu, birkaç saniye baktı. bu manzara pek alışılmadık değil ona, kızıl sürekli birileriyle dalaşır durur. hatta yan lisede bir grup çocuk var ama, onlar onu bu saatte tek sıkıştırsa, ebesini bellerlerdi. böyle bakınca da sadece bir yumruk yemişti bizimki, burnu hala gayet güzel, dümdüz, ve yerinde görünüyordu. yoongi kaşlarını çattı ya, bir şey tuhaf.
" ne oldu, lan? " dedi.
kızıl cevap vermedi.
" sana diyorum. ne oldu? "
" sana ne? " dedi kızıl, biraz asabi. canı biraz sıkkın. canı çok sıkkın.
yoongi kaşlarını kaldırdı. bu öyle şaşkın bir kaşlarını kaldırma da değil ha. kızıl'a karşı bir protesto. sen kimsin lan, dünkü bebe, büyüdün de bana kafa mı tutar oldun, protestosu.
" öyle mi? "
" öyle. "
" siktirme belanı ha. " dedi yoongi, ona adımlayıp. " adamakıllı bir şey soruyoruz. cevap versene. "
kızıl yüzünü ekşitti, sanki ondan tiksinir gibi. " sabah sabah kafa açma yoongi ya. "
yoongi başka bir şey demedi.
gerek de yok ki zaten. kızıl'a ne kadar üzülmüş, ne kadar endişelenmiş, hiçbir önemi yok. yoongi sadece kafa açıyor. o an feci kırıldı da, belli etmedi, çünkü yoongi zaten küsse en çok kızıl'a küserdi. en çok onunla konuşmaz, en çok da onun burnundan getirirdi. çünkü erkekler de biraz böyleydi. ne ilgilenilmeyi hak ederlerdi, ne de endişelenilmeyi. onlar sadece küsülmeyi hak ederlerdi.
hoş.
koridorun sonunda permalı'yı ve yanağındaki morluğu gördüğü anda, yoongi hangi birine küseceğini bilemedi.
ama sormadı. bir kez olsun, dönüp, ne kızıl'a, ne de permalı'ya ne olduğunu sormadı. öylece devam etti lan. harbiden. gitti biraz minik'le takıldı. derslere girdi, biraz uyudu. öğle yemeğini yerken, gamzeli ona baktı, "taehyung'un yanağı ne fena olmuş öyle ya," dedi, yoongi de omuz silkti. ona neydi? en yakın arkadaşıyla şu permalı kavga etmiş, ona neydi? ikisi de sadece birer yumruk atıp olayı kapatacak kadar medeniymiş en azından. tipleri hala yerinde. tek diyebileceği de buydu zaten. ikisine de küstü.
ama en çok permalı'ya küstü.
hayvan herif. şeytan. eşşoğlueşşek. nasıl sinirlendirmişti onu. nasıl da kırmıştı. tamam, o çatıda dediklerinde bir tane bile yalan var mıydı? vardı. vardı, lan. insan düşmanına demezdi ki, sen ne yardımdan, ne insanlıktan, ne de fedakarlıktan anlarsın, diye. yoongi zaten küstü ona, en başından beridir, o permalı o kafeteryaya girdiğinde. şimdi de en çok ona küsmüştü, en yakın arkadaşına vurduğu için, sebebi neyse ne.
![](https://img.wattpad.com/cover/267639650-288-k548605.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
troublemaker || taegi, vsuga
Fanfictionokulun haylaz çocuğu min yoongi dünya üzerinde ayartamayacağı hiçbir insanın olmadığını düşünüyordu. gerekirse tatlı dilini, gerekirse görünüşünü, gerekirse yeteneklerini kullanarak birçok insanı kendi peşinde köle edebilirdi. sadece bir göz kırpmay...