neresinden bakarsanız bakın, yoongi'nin suçuydu.
zaten yoongi de, bakılabilecek her yerinden bakmıştı. durmuş, düşünmüştü, başka da yapabildiği hiçbir şey yoktu. gece yarısı hastaneden çıkıp nasıl olduğunu hatırlamadığı bir şekilde (taksiye parası yoktu, hastane de eve pek uzaktı, hava da soğuktu, ama belki de yürümüştü, nasılsa) eve geldikten sonra, yatağına uzanıp yorganıyla kendisini korurmuşçasına sarmış, ve sadece düşünmüştü.
sabaha kadar.
gözünü bir kere bile kırpmadan.
hepsi kendi suçuydu.
annesi onun yüzünden trafik kazası geçirmişti. annesi ona kızgındı, biraz da kırgındı. annesi ona hep kızgındı, ama hiç kırgın olmamıştı. son zamanlarda onu ne zaman görse sürekli gözleri bir üzgün bakıyordu, artık eskisi kadar güçlü değildi, omuzları bile düşmüştü. boynu bir kuğu gibi upuzun değildi artık, öne eğilmişti, yoongi de geçer herhalde demişti, ama bir yandan da biliyordu. hepsi kendi suçuydu. annesi üzülüyordu. çünkü artık onu seven tek kişi de, onu sevmiyormuş gibi düşünüyordu, ama bu doğru değildi. yoongi onu çok seviyordu. her zaman kafasını çevirse, onu duymazlıktan gelse ve bir gün daha taehyung'un annesinin evinde kalmak için hazırladığı çantasını alıp evden çıksa bile yoongi onu çok, çok seviyordu, ama bunu annesi bilmiyordu. bu yüzden de, trafik kazası geçirmişti. aslında bu bir kaza da değildi, yoongi biliyordu. annesi asla kaza geçirmezdi. eğer başına bir şey geldiyse, o da biliyor olmalıydı.
ama annesi sadece bir trafik kazası geçirmemişti.
annesi, güzelliğini kaybetmişti.
ona baktığı anda onu en çok üzen şey buydu. annesinin yüzündeki kocaman sargı, altındaki kanlı deri ve yara, o ipek gibi cildini, kusursuz güzelliğini alıp götürmüştü ondan. yoongi biliyordu. ama tek kaybettiği şey bu da olmayabilirdi. annesi, ölebilirdi, çünkü yoongi doktoru duymuştu, kafasını çok sert çarpmıştı, bilinci de sürekli kapalıydı, ve annesi de ölebilirdi değil, annesi ölecekti, yoongi bunu hissediyordu.
annesi ölecekti.
şu hayatta sahip olduğu tek kişi de ölecekti.
yoongi artık ağladığını bile hissetmiyordu. sürekli sonsuz bir uykuya dalıyor, sonra birkaç saniyeliğine uyanıyordu, ve o zaman yanakları ıslak oluyordu, yastığı da, ama ardından yeniden aynı uykuya dalıyordu. saatlerce. uzandığı yerden birkaç santim bile oynamıyordu, sadece güneş doğuyordu, bir de batıyordu. her şeye dair algısını yitirmişti. bir dahaki uyandığında susamıştı, sonra su alması gerektiği için ayağa kalkmak istedi, ama kalkamadı, çünkü artık hiçbir şeye gücü kalmamıştı. eğer annesi orada olsaydı, annesi ona su getirirdi. hayır, annesi ona su getirmezdi, çünkü annesi onun kimseye muhtaç olmasını istemezdi. annesi onu sevmiyordu ki. annesi ölecekti zaten.
yoongi bir daha uykuya daldı.
telefonu çok fazla çalıyordu, sonra birinin kapıyı yumrukladığını duyuyordu, ara sıra. ama bazen o kadar yorgun oluyordu ki, rüyasından geldiğini sanıyordu, inanmıyordu insanların onu aradığına, sorduğuna. artık yoongi'nin kimsesi yoktu. yoongi'nin hiç kimsesi yoktu ki. bütün umudunu o permalı'ya, bir de annesine bağlamıştı, ama belki sevginin ne olduğunu bilmediği için, onların kendisini sevdiğini sanıyordu. ya onlar da kendisini sevmiyorsa? yoongi neden yaşıyordu ki o zaman? insan sevilmiyorsa, neden yaşardı?
uykuların arasında, hayal meyal banyoya gittiğini hatırlıyordu, sonra bir daha ağlıyordu, ve kendini yatağa bırakıyordu, ama belki de bunlar hayaldi. hayal olmayan ise, o andı. hava karanlıktı, dışarıdaki ağacın duvardaki gölgesine bakıyor, kim bilir kaç dakikadır, bir şeyler düşünüyordu. sonra telefonu yeniden aydınlandı, yoongi de uzandı, bilinçsiz bir şekilde, açıverdi telefonunu. permalı'dan, kızıl'dan sayısız mesaj, başka insanlardan da, ama kim ki, okuyamadı. permalı hala mesaj atıyor. neredesin demiş, iyi misin, artık aç şu telefonunu, amınakoyayım yoongi, evde misin, kapıyı neden açmıyorsun, yoongi sen beni delirtecek misin, yarına kadar sana ulaşamazsam kapını kırdıracağım. kırdır, dedi yoongi içinden. permalı ona bir bardak su getirirdi, çünkü. sonra, o an, permalı bir mesaj daha attı. eğer kendine bir şey yaptıysan seni asla affetmem yoongi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
troublemaker || taegi, vsuga
Hayran Kurguokulun haylaz çocuğu min yoongi dünya üzerinde ayartamayacağı hiçbir insanın olmadığını düşünüyordu. gerekirse tatlı dilini, gerekirse görünüşünü, gerekirse yeteneklerini kullanarak birçok insanı kendi peşinde köle edebilirdi. sadece bir göz kırpmay...