yoongi ateşler içinde kaldı.
zaten siz de biz de tanıyoruz bu salak çocuğu. bu günün geleceği uzun süredir de belliydi. ama ne bileyim, böyle deyince de bir tuhaf oldu. ama gerçekten de ateşler içinde kaldı. uyandığında tamı tamına dördü otuz iki geçiyordu, buram buram terlemişti. kaşları çatıldı, zaten karanlık, ne olduğunu anlamadı. nefes de alamadı gibi geldi. ama sonradan meğersem, nefes alamadığından değilmiş. başı boynuna gömülmüş oğlanın, zaten yanan da oymuş.
permalı ateşler içindeymiş.
yoongi geri çekildi, kaşları hala çatık. dokundu hala uyuyan çocuğun boynuna, alnına. yanıyor taehyung. o da terlemiş. yoongi doğruldu, karanlığın içinde hala, gözlerini ovuşturdu. mahmur hali de geçti zaten yavaş yavaş, anlayıverdi gerçeği. ateşlenmiş işte oğlan, mevsim geçişi, yemiş naneyi. normalde bu saatte kimse için de kalkmaz da, bak işte.
giydi terliklerini, uykulu uykulu lavaboya ilerledi. önce kendi yüzünü yıkadı, sonra oradaki ufak bir havluyu buz gibi suyla ıslattı, iyice sıktı, geri geldi. kıvırcığın başına oturuverdi. onun da ifadesi ekşimiş, ağzı hafifçe ayrılmış. hasta, besbelli. yoongi onun alnındaki saçları itti, sonra havluyu alnına koydu çocuğun.
permalı irkildi hafifçe, gözlerini açtı, kaşları çatık. önce karşısındakini tanıdı, sonra etrafını, gözleri alışınca yavaşça yutkundu, elini başına götürdü.
" ne oldu? " diye fısıldadı, uykulu bir şekilde.
" bir şey yok. ateşlenmişsin biraz. "
" saat kaç? "
" çok erken. "
" uyusana o zaman. "
" uyuyamam. "
" ...neden? "
" ateşlenmişsin dedim ya, salak. "
permalı kapattı gözlerini, sonra tuttu yoongi'nin bileğinden. " bir şey olmaz. " diye fısıldadı yine, ama çok uykulu. " güzelliğinden olmuştur. "
of ya. of, gerçekten.
yoongi elini yavaşça geri çekti, sonra bezi çevirip soğuk kısmını çocuğun boynuna tuttu, permalı hafifçe inledi. sırtının üstüne döndü de, artık vazgeçmiş sanırım karşı çıkmaktan. gözlerini kapattı, dudakları hala biraz ayrık. yoongi uzandı, yanağını tuttu. hala yanıyor, hala çok sıcak da, ne kadar da güzel. yoongi iç çekti. içi yanmış onun.
biraz bekledi. permalı çok çabuk uykuya daldı da, yoongi onun ateşi düşsün diye bekledi, ama oturduğu yerde uyuyakalacak. saat beşe geliyor. biraz sonra yine aldı bezi, bez artık ısınmış da, permalı'da tık yok. yanıyor hala. ilaç içmesi gerek, ama ne ilaç bilir yoongi, ne tedavi. yapacak bir şey yok. ayaklandı, paşa paşa annesinin odasına gitti. hayatı boyunca hiçbir zaman hasta olduğu için annesini uyandırmamıştı, ama şimdi bir başkası hasta diye uyandırıyordu. hayret bir şey.
annesi çabucak uyandı, sonra hemen işin başına koyuldu. ulan madem böyle şeylerin vardı, neden daha önce bana yapmadın diyemedi yoongi, çünkü artık annesini eskiden olup biten şeyler için cezalandırmıyor. kuyruk gibi dolandı peşine. annesi ateş düşürücü bir ilaç aldı, bir de nezle için şurup. permalı bir daha uyanmak istemedi ama yoongi burnunu sıkarak uyandırdı. o ilaç içilecek, çaresi yok.
bir güzel içti ilaçlarını permalı, sonra döndü uykuya daldı, zaten yorgun, her halinden belli. annesi de gitti uyumaya, yoongi de bu sefer yer yatağına yattı. oğlan rahatsız olmasın, yazık günah herhalde. bir saat uyudu, sonra alarmına kalktı. yatakta oturdu biraz, saçı başı dağılmış, sanki hiç uyumamış gibi. permalı hala bıraktığı gibi. uzandı, boynuna dokundu, ateşi düşmüş biraz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
troublemaker || taegi, vsuga
Fanfictionokulun haylaz çocuğu min yoongi dünya üzerinde ayartamayacağı hiçbir insanın olmadığını düşünüyordu. gerekirse tatlı dilini, gerekirse görünüşünü, gerekirse yeteneklerini kullanarak birçok insanı kendi peşinde köle edebilirdi. sadece bir göz kırpmay...