çarşamba günü doğanlar dertli olurlar

340 52 28
                                    

yoongi basketbol oynamazdı.

yoongi basketbolun anasını ağlatırdı.

bu yeteneğin anasından gelecek hali yok ya, babası çok ünlü bir basketbolcu falan herhalde. gerçi hoş, basketbolcu babası olsa boyu 1.72 mi olur? uzayacaktı yoongi, her gelen geçene bakana kadar boynu mu kırılsındı? yine de sahanın tozunu attırıyordu, bizim oğlan. attığı her top içerideydi. iki adım atmaya üşenirdi ya, sahada da bir hızlı, bir çevik, bir çalımlar, bir çalımlar. bak normalde asla inanmazsınız, bu porselen bebek, gerçekten de basketbol mu oynuyor? yok artık. iğrenç, tozlu, terli bir herif oyunu, ama bizimki içinden geçiyor. işte, bir kusuru da bu. ortaokuldan beri oynardı ya, annesi de pek sevmezdi eve ter içinde gelmesini, ama ne yapsındı ki?

tam topu almış, arkasına dönmüş, atağa geçecek, birinin çarpmasıyla sırtının yeri bulması bir oldu. ani kazayla beyninde şoklar çakarken (hoş, çaksındı bir zahmet, buldozer gibiydi herif) yoongi onu yere çalan kişiyi görmek için gözlerini açtı.

gamzeli, ne adamdı.

ne adamdı şu, gamzeli.

giydiği kolsuz forma yüzünden kolları bir kasılmış, bir tanesi dizine yaslanmış, öbür eliyle yoongi'nin formasını kavramış. tabii çocuğu resmen yere fırlatınca, son anda refleks olarak formasını kavramış, kedi yavrusu gibi. belki de o yüzden o kadar sert düşmedi, ya, namjoon da bunu fark etmemiş galiba, ifadesi bir endişeli, bir korkmuş. o koca dudakları var ya, O gibi açılmış, kaşları kalkmış, alnı ter ile parlıyor. sahanın ışıkları da yardımcı olmuyor ya, koca herif, gölgeyi düşürmüş üzerine.

yoongi'nin bu seferki hedefi de, hedefti ya, ne hedefti.

" iyi misin? " dedi namjoon, sesi de pek derin.

" iyiyim. "

" emin misin? revire gidelim mi? "

" hayır- hayır, iyiyim. "

yoongi kalkmak için yaslandı da, gamzeli onun kolundan tuttu, bir saniyede de tüy gibi kaldırdı çocuğu, aynı yere çarptığı gibi. ulan. ulan, kim namjoon, ne adamdı. yoongi şunu yollarına sermek için neler neler yapacaktı, bir görsün. şunca sene sonra ilk kez basketbol sahasına adımını atmıştı ya, sırf şunun için, ama bu daha başlangıçtı.

bu daha hiçbir şey değildi.

namjoon kolay lokmaydı, ama değildi de. çiğnemesi biraz zor, yutması pek zevkli. yoongi bakıyor ona, yardım ediyor, kahve alıyor, namjoon da teşekkür ediyor. biraz da sakar, koca oğlan. yoongi sırf onun dikkatini çekmek için önüne oturdu, ama namjoon da her seferinde sıraya çarpmasa olmaz mıydı? sıraya çarpıyor, sonra gülümsüyor, özür diliyordu. belediye çukuru gibi gamzeler. "bir ara bir daha basketbol oynayalım" demişti, yoongi de başını salladı, gülümseyerek. pek tatlı.

sonra bir öğlen, beraber yemek yediler. namjoon biraz anlattı, yoongi de anlatmış gibi yaptı. babası doktormuş, buradaki bir hastanede görevlendirilmiş. artık burada okuyacakmış. paşam, başım gözüm üstüne. bunda da bir kol vardı, bir bacak, bir daha birisi yoongi'ye yan baksa, kafasını gözünü patlatırdı sanki. hoş, onu namjoon'la gören kimse de bir daha ona yan bakamamıştı, ya.

permalı da, keza.

ne zaman görse kafasını çeviriyordu.

sorun değildi. şu gamzeli etrafta olduğu sürece, yoongi onu da unuturdu, bogum'u da. tabii zilli'ye biraz yan çizmiş gibi olacaktı ama, ne yapsındı ki? artık herkes kendi yoluna. onun da yolu belliydi, hak yolu, hukuk yolu.

jackson da onu çok seviyordu.

jackson ona bayılıyordu zaten de, onu çok da seviyordu, bu yüzden dedi ki, "arkadaşlar, hafta sonu annemler memlekete gidiyor, bizim evde biraz dağıtalım mı?"

troublemaker || taegi, vsugaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin