Pisten sonra Loren'in evine gitmiştik ve bütün grup evdeydi Loren'in ailesi bir kaç günlüğüne şehirden gitmişlerdi tabi Loren'in bu hallerini görmeden gitmişlerdi ama şanslı ki Dora ona bebekmiş gibi bakıyordu ve Loren de bu durumdan hiç ama hiç şikayetçi değildi ve oldukça tatlı görünüyorlardı, ben onları koltukta oturmuş dudaklarımı gülümseyerek büzmüş bir halde seyrederken Marcus'un bakışları beni buldu ve hafifçe tek kaşını kaldırdı, bu onun hayırdır bakışıydı?
Artık beden dilini anlıyordum onun çok şükür, bende omzumu silkip yok bir şey gibisinden bir tavır sergiledim mutfaktan Natia'nın sesini duyunca hemen ayağı kalkıp yanına gittim Alex telefonla konuşuyordu Natia ise patlamış mısırları kaseye koyarken bana gülümseyerek baktı. "Kolaları sen koyar mısın?"
"Tabi" dedim ve dolabı açıp kolayı aldım dolaptan birer bardak çıkarıp doldurmaya başladım ve tepsiye koyup salona döndüm o sırada arka cebimdeki olan telefonum çalmaya başlayınca ofladım, tepsiyi masaya koymak üzere hareket ederken telefonumun alındığını hissetmemle kaşlarımı çatıp başımı çevirdim hafifçe irkildim, Marcus tam dibimde durmuş kaşlarını çatarak ekrana bakınca nedense gerilmiştim, aptal Yavuz'un yine saçma sapan telefon sapıklığı yapıp Marcus'un onunla hala konuştuğumu sansın istemiyordum yine?
Ama çok şükür tersi olmuştu ve hafifçe yüzünde bir gülümseme belirmişti.
"Annen aradı"
"Açıp konuşsaydın benim yerime de istersen?" diye kızgınca sorduğumda tek kaşını kaldırıp dudak büktü.
"Evet iyi bir fikir, bir halini hatırını sorayım günü nasıl geçmiş bir öğreneyim, sonuçta sevdiğim kızın annesi ve onunla yakın olmam gerek değil mi?" diye sorup kaşlarını çatarak ekrana dönünce oflayarak telefonumu alıp yüzümü buruşturdum.
"Tuvalete bile gitsem onda bile şüphe arıyorsun?"
"Bebeğim şüphe değil, sadece fazla geriliyorum merak ediyorum...sana güvenmediğimden değil" deyip göz kırpınca yanından geçerek dış kapıyı açtım ve balkona geçip annemi aradım, uzun bir süre beklediğimde kaşlarımı çattım ve tekrar aradım? Açmadı! Ekrana bakıp bir oraya bir buraya gidip geldim ve tekrar aradım, nedense deli gibi endişe etmiş tüylerim diken diken olmuş içimi bir sızlama kaplamıştı, en sonunda kalp krizinden korku yüzünden yığılacakken açınca telefonu içim rahatlamıştı.
"Anne açmayacaksın diye ödüm koptu, neden aradıktan sonra açmadın?"
"İncir..." sesi kısık geliyordu, kaşlarımı çatıp yutkunduğumda öksürünce endişeyle gözlerimi büyüttüm.
"Anne..."
"İncir baban..." demesiyle ağzım açık bir halde şaşkına girip öylece bekledim, dizlerim titremeye başlamış içimdeki öfke vücudumu yakmak için hareket geçmişti.
"Anne neredesin..."
"Ara sokaktayım, bilmiyorum? Hatırlamıyorum, yerde hareketsiz yatıyorum yardım et kızım" demesiyle ağlamaya başlayıp panikle telefonu kapattım ve hıçkırıklar içinde salona daldım, herkes bir anda korkuyla başlarını bana çevirdiler daha korkuyu atlatamadan ikinci korkuyu yaşadılar Marcus zaten hemen benim o halimi görünce yerinden fırlayıp dişlerini sıkarak karşıma geçti.
"Ne oldu? Söyle"
"Marcus babam" dememle bir küfür savurdu, herkes merakla bize bakarken dişlerini sıkmaya devam etti.
"Ne yaptı annene?"
"Annem bir ara sokakta hareketsiz yatıyor kımıldayamıyor, Marcus ne olur annemi bulalım lütfen!" deyip yakasına yapıştım ve yüksek sesle hıçkırarak deli gibi ağladığımda hemen elini başıma koydu dişlerinin gıcırtısını yemin ederim yüksek sesli ağlamama rağmen duymuşum!
"Alex, adamları topla!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🌸 Baş Belası 🌸
RomanceHiç istemediği bir ülkeye götürülmek zorunda kalan İncir annesine karşı çıksa da bir türlü uçak biletlerini iptal ettiremiyordu, Rusya gibi bir yerde ne yapabilirdi ki? Kendisine göre koca bir hiçti. Annesinin tayini üzerine ve orada çok yakın oldu...