Eve geldiğimde ağlamamı durduramıyordum hem ihanetin acısı hemde yapmadığım bir şeyi yapmışım olarak zannedilip aslında meğer kendisi yapan kişilerin haksız mantıkları beni çileden çıkarmıştı Marcus'un ayrı yeten beni öpüp Yavuz'a karşı meydan okuması da ayrı bir dertti, hızlı bir şekilde valizime kıyafetlerimi falan doldurup dış kapının önüne koyduğumda kapı açılmıştı annemle Zoya abla gelmişti.
Benim bu halimi görüp üstüne valize baktıklarında şaşırıp ayakta dikilmişlerdi bende umursamazlığın ve kalp kırıklığın bedeliyle beden bulmuş haliyle ayakta dikilmiş gözlerimin dolmasına yine engel olamamıştım, ilk konuşan annem olmuştu ve sesi titremiş bir şekilde konuştu. "Ne bu hal böyle ne oldu?"
"Buraya geldiğimden beri bela peşimi bırakmadı, aldatıldım bir de bunca olayın üzerine!" diye bağırıp hıçkırdığımda annem eliyle ağzını kapatıp kaşlarını çatıp üzülerek bana doğru gelip sıkıca sarıldı ve sırtımı sıvazladı Zoya abla hemen kapıyı kapatıp oda bana üzülerek bakmıştı.
"O piç nerede söyle ağzını burnunu kan doldurayım" dediğinde başımı iki yana sallayıp geri çekildim ve burnumu çektim.
"Buna gerek yok ben hallettim zaten"
"Bu valiz ne?"
"Gidiyorum, gideceğim" deyip valizi elime aldığımda annem kolumu panikle tuttu.
"Bu halde gidemezsin ayrıca nereye gideceksin?"
"Uçak bileti buldum iki saatim var yetişmem için" deyip kapıyı açtığımda annem tekrar kolumu tuttu.
"Sen kafayı mı yedin, otur oturduğun yerde..."
"Ben buradan gitmek istiyorum ve gideceğim tamam mı? Geldiğimden beri zaten burnumdan geldi her şey! Bırak anne!" deyip kolumu hırsla çektim evden çıktım, annem peşimden koşarken Zoya abla da onun peşine takılmıştı ama ben hemen hızlı hızlı apartmandan çıkıp taksiye bindim ve havalimanına gideceğimizi telefondan çeviri sayesinde söyledim o sırada annem bana yetişip bir şeyler söyleyip cama vurduğunda kapıyı kitleyip adama gitmemizi söyledim.
Havalimanına geldiğimde bekleme koltuklarından birine oturup kollarımı göğsümde kavuşturdum ve gözlerimi kapattım, bugün olanlar tekrar şerit gibi gözlerimin önünden geçince gözlerim tekrar doldu ve başımı kaldırıp gözlerimi araladım, yanaklarımdan tekrar oluk oluk akmaya devam ederken Türkiye uçuşunun söylediklerini işittim ve hemen ayağı kalkıp gittim.
Uçağa bindiğimde geriye doğru yaslanıp öylece uçağın penceresinden dışarıya baktım, kalbim o kadar kırık ve adaletsizliğe uğramamanın verdiği çaresizlikle o kadar doluydu ki bu dünyada yaşamak istememiştim dünya adaletsiz insanlar adaletsiz her şey ve herkes...bu dünyada aslında hiçbir şey olmayacaksın, zararın olsun yada olmasın olan hep sana oluyordu hiç doğmamak vardı.
Ben bunları düşünürken yanımda bir hareketlilik hissetmemle başımı çevirip baktım ve gözlerimi hem şokla hemde öfkeyle büyütüp kaşlarımı çattım. "Ne işin var senin burada? Yaptığın ihanetle nasıl beni takip edip yanıma oturursun? Hiç mi utanman yok senin ha?" diye bağırıp onu ittiğimde Yavuz derin bir iç çekip gözlerini sıkıca kapattığında ben onu tekrar ittim oda hemen bileğimi tutup gözlerini açtı ve bana baktı.
"İncir ben seni aldatmadım..."
"O resimler zaten sahteydi değil mi? Kim neden senin üzerine oyun oynasın Yavuz, burada seni hiç kimse tanımıyor bile! Aptal mıyım ben?" diye çıkıştığımda Yavuz dudaklarını yalayıp tekrar iç çekti.
"Özür dilerim tamam mı? Sarhoştum..."
"Utanmadan hala yalan söylemeye devam ediyorsun, senden nefret ediyorum!" diye gürleyip kolumu çektim hızlıca ayağı kalkıp geçmek isterken tekrar kolumu tutup gitmeme engel oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🌸 Baş Belası 🌸
RomanceHiç istemediği bir ülkeye götürülmek zorunda kalan İncir annesine karşı çıksa da bir türlü uçak biletlerini iptal ettiremiyordu, Rusya gibi bir yerde ne yapabilirdi ki? Kendisine göre koca bir hiçti. Annesinin tayini üzerine ve orada çok yakın oldu...