jisung's pov
"bana onun buraya geleceğini söyleme!"diyerek asistanım yueen'e ofladım. mavi saçlarımı sinirle karıştırdım, rahatlamam gerekiyordu.
yueen, bir an göz devirecek gibi olsa da kimin karşısında olduğunu unuttu ve gülümsemeye çalıştı. "babanız böyle istiyorsa yapabileceğim bir şey yok bay han. hwang ailesi ile iyi geçinmek zorunda olduğunuzu biliyorsunuz."
sinir bozucu kelimeleri bir robot gibi sıralarken kapıyı işaret ettim. yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. dosyaları masama hızlı bir şekilde bırakıp odamdan çıktı. hwang ailesinin hiçbir üyesini şirketimde görmek istemiyordum. özellikle benimle yaşıt olanı.
telefonumun çalma sesiyle dudaklarımı öfkeyle yaladım. biriyle konuşacak durumum yoktu, yine de kim olduğuna bakmak adına göz attım.
lee minho arıyor...
bir an gergin yüzüm eski haline dönse de öksürdüm ve telefonu açmak için aldım. koltuğuma iyice yaslanırken karşıdan gelecek tapılası sesi bekleyerek gözlerimi kapattım.
"jisung, müsait miydin?"muhtemelen kampüsten yeni çıkıyor olmalıydı. en yakın arkadaşı seungmin'in sesini duyabiliyordum. "pek değil, ne istiyorsun?"
yüzümü ovuşturup başımı geriye attım. derin bir nefes vererek modumda olmadığını belirttim. minho ve ben birbirimizi sadece seks için arardık.
"seungmin ve chan, kuzenin ve sevgilini yemeğe davet etmek istiyormuş."diyerek soğuk bir sesle konuştu. sözleri beklenmedikti. "ama telefon numarası yok onlarda, bana gönderebilir misiniz diye soracaktım."
göremeyeceğini bileşende başımla onayladım ve tavrımı değiştirdim. "atarım, başka bir şey olursa haber ver. cidden,"diyerek sıkıntıyla ofladım. "iyi bir gün geçirmiyorum. kaba davrandıysam özür dilerim."
"hayır, hayır."diyerek inkar etti. bu hızlı konuşması beni gülümsetirken gözlerim kısıldı. "teşekkürler, ben onlara veririm numarayı."
onaylar birkaç mırıltı çıkarıp elime aldığım kalemi döndürmeye başladım. "iyi bir gün geçirmiyorsan, akşam konuşabiliriz istersen." onun bunu masum isteklerle teklif ettiğine pek emin değildim ama minho'nun beni rahatlatacağına olan inancım tamdı.
"seni aramamı bekle, hazır bir şekilde."boğuk bir sesle onaylarken yutkunduğunu duydum. sırıttım, onun üzerindeki etkim düşündüğümden de fazlaydı. lee minho, sadece bana itaat ederdi. tırnaklarını çıkarsa da, eninde sonunda benim istediğimi yapardı.
"görüşürüz, sung."diyerek kapattı telefonu. çevirdiğim kalemi hareket ettirmeyi keserken aklıma gelen şeylerle irkildim. belki de fazla uçkuruma düşkün davranıyordum. ki sikeyim, bu benim problemim olmamalıydı.
"girebilir miyim bay ben ulaşılmazım jisung?"kapının ne ara tıklatılıp açıldığını fark etmediğim için ufak bir şaşkınlık sesi çıktı dudaklarımdan. sarı saçlar görüş alanıma girerken sinirimi engellemeye çalıştım.
"yoksa hyunjin'i gördüğüne sevinmedin mi?"kendinden üçüncü kişi olarak bahsetmesine iğrenmiş bir şekilde göz devirdim fakat buna ayrılmadan karşımdaki koltuğa oturdu.
"hadi ama! benden hala nefret ediyor olamazsın değil mi?"başını inanamaz bir şekilde iki yana salladı. "kardeşinin bana aşık olması benim suçum değil."
jeongin'den bahsetmesiyle elimdeki kalemi sert bir şekilde masaya vurdum. "onun sana aşık olduğunu bilmene rağmen başkalarıyla olup onun gözüne sokmam benim suçumdu, haklısın." donukça söylediğim sözlerle sarı saçlarını karıştırdı. "bak, ondan bu şekilde hoşlanmadığımı ona da söyledim. sadece benden umudu kesmesini sağlamaya çalışıyorum."
"onu daha fazla üzüyorsun, aptal!"kendime hakim olamayarak bağırmamla tatmin olmuş gibi gülümsedi. "baksana, sana ne demeli?"sorduğu şeyle bir an gardımı indirecek gibi olsamda anlamazca ona baktım.
"hani büyük partiden beri görüştüğün çocuk? hatırladın değil mi, hala görüşüyor musunuz?"diyerek yarım ağızla gülümsedi. minho'dan bahsetmesiyle yanaklarımın içini ısırdım. sakin kalmalıydım.
"benden kötüymüş gibi bahsediyorsun,"diyerek kendini gösterdi. "jeongin'e umut vermiyorum, onu altıma almıyorum—"öldürücü bakışlarımı ona attığımda boğazını temizledi ve devam etti. "tamam bu h geç, sen o kişiye bunu yapmıyor musun?"
"bu seni ilgilendirmez?"haddini aşıyordu, ben kardeşim için ona karışabilirdim ama hyunjin'in benimle hiçbir bağı yoktu.
"hmm, öyle diyorsan."dedi ve dudaklarını komik bir şeymiş gibi birbirine bastırdı. minho'dan bahsetmesi sinir bozucuydu. onu rahatsız etsin istemiyordum. "sakın onu bulmaya ve konuşmaya kalkma, hwang. onunla uğraştığını görürsem seni mahvederim."
şaşırmış bir şekilde bana döndü, sanırım bu kadar katı olmamı beklemiyordu. minho ile cinsel çekimlerimizin ön planda olduğunu inkar edemezdim ama minho benim için değerliydi. dört ayımızı bana katlanarak geçirmişti, asla onu rahatsız etmesine izin vermezdim.
"neden onu seçtin, merak ettim."diyerek önündeki renkli kalemlere göz gezdirdi. benimle sohbet etmeye mi çalışıyordu? "çok mu güzel biri? yatakta çok mu iyi?"
"siktir git artık,"onun zırvalıklarını dinlemek istemiyordum. minho'yu hayal etmesini bile istemiyordum.
"sorumun cevabını almadan ayrılmayacağım!"diyerek ellerini kaldırdı. bu tavrına yine göz devirdim. cidden ayrılmazdı. derin bir nefes verdim.
"o sorun yaratmıyor ve o bir model gibi. bu yüzden o benim sürtüğüm,"diyerek büyüyen gözbebeklerine aldırmadım. kapıyı göstererek arkamı döndüm.
"wow,"diyerek ayağa kalktığını duydum. kapıyı çekip gitmek üzereyken söyledi. "tekrar görüşeceğiz, jisung."
içimden bir daha olmamasını diledim.
—
olaylar olaylar
eee nasil gidiyo 🛐🛐
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bottom bitch •minsung
Adventure"o sorun yaratmıyor ve bir model gibi. bu yüzden o benim sürtüğüm." top! jisung bottom¡ minho -minsung.