•16

5.9K 724 393
                                    

"ben minho, changbin ve felix beni bugün yemeğe davet etti."ardından gözbebeklerinin büyümesini izledim. "abimin arkadaşlarından mısın yani?"

kaşlarım istemsizce çatıldı ve abisinin kim olduğunu sormak için atıldım. ta ki tanıdık bir ses bizi kesene kadar.

"burada ne oluyor? sevgili kardeşim ve arkadaşım?"

siktir! karşımdaki çocuk, jeongin, yani jisung'un kardeşi miydi?

"hiçbir şey, abi!"ardından jeongin gülümseyerek bana döndü ve gözlerini kocaman açarak bana sabitledi. "yeni arkadaşınızla tanışıyordum! tuvaleti bulamadığı için yardım ettim,"demesiyle kaşlarım hafifçe çatılsa da her ne planlıyorsa onu bozmayarak jisung'a döndüm.

mavi saçları loş holün ışığında parlarken cevap vermek zor olsa da yutkundum ve onayladım.

yüzüme büyük bir gülümseme kondurarak yanımdaki mavi saçlı çocuğu gösterdim. "evet, teşekkür ederim. yemeğe iniyorduk şimdi değil mi?"diyerek gözlerimi onay beklercesine kırpıştırdım.

jeongin hızlı bir şekilde beni onaylayarak merdivenlere yönelirken, han jisung da bana yöneldi.

jeongin'in indiğinden emin olmak adına hafifçe aşağı göz gezdirdi ve ardından aramızda olan azıcık mesafeyi de kapatarak başını boynuma yasladı.

"iyi misin? ağrın var mı?" boynumu yalayan nefesine aldırmamaya çalışarak gözlerimi etrafta gezdirip mırıldandım. "hayır, yok. iyiyim..."

"seni görmeyi beklemiyordum." demesiyle kaşlarım çatıldı ve onu hafifçe geri iterek boynumdan çekilmesini sağladım. aksi halde, kendi kalp sağlığım için iyi şeyler olmayacaktı.

"ben de seni görmeyi beklemiyordum..."daha sonra bu evin onun ailesine ait olduğunu hatırlayarak lafı çevirmeye çalıştım. "yani, senin de burada olacağını düşünmemiştim."

bir süre dursa da cevap vermedi, ardından dudaklarını kıvırarak beni belimden hafifçe yönlendirdi. "yemeğe insek iyi olur."

ikimizde sanki az önce konuşmamışız gibi yemek odasına ilerlerken bizi gören changbin ofladı.

"sizin yüzünüzden biz de başlayamadık!"ardından kendisine öldürücü bakışlarla bakan felix'e dönerek mızmızlandı. "ama açım!"

"sen her zaman açsın, sevgilim."

soldaki sandalyeye ben, tam yanımdaki diğer sandalyeye de jisung otururken gülüşmeler kulağıma doldu.

"servise başlayabilirsiniz,"diyerek çalışanlara doğru konuştu jisung. tam da yanımda oturuyordu ve bu gerginliğimi mümkünmüş gibi daha çok artırıyordu.

önümüze gelen dolu tabaklarla herkes yemeğine odaklanırken üzerimde hissettiğim bir çift gözle hafifçe önüme döndüm. mavi saçlar ve endişeli bakışlara sahip olan jeongin, bana bakıyordu.

'sorun yok' dercesine gözlerimi kapatıp açarken ondan başka kimsenin görmediğine emin oldum. neden jisung'a yalan söylediği hakkında bir fikrim yoktu ama ucu bana dokunmadığı sürece beni de ilgilendirmiyordu.

"neyseki bugün bay han yok..."felix'in kısık sesiyle hepimiz ona döndük. seungmin peçeteyle ağzını temizleyerek kibarca sordu. "bir şey mi olmuştu?"

sarı saçlı olan da hızlı bir şekilde cevap verdi. "hayır, hayır!"ardından gülümsedi fakat içten bir şekilde değildi. "bay han beni çok sevmiyor da..."

"felix,"changbin düz bir sesle konuştuğunda jisung'un tepkisine döndüm fakat sanki konu babası değilmiş gibi önemsemeden önündeki eti parçalara ayırmaya devam ediyordu.

"ben seni seviyorum, bu yüzden amcamın seni sevmesine ihtiyacın yok."felix yüzünü hafifçe eğerken changbin soğuk bir sesle konuşmaya devam etti. "sonuçta o eşcinselliğe hastalıkmış gibi bakıyor."

jisung'un bıçağında olan eli durdu ve dudaklarını yaladı. changbin'e döndü. "bu konuyu şu an konuşmak zorunda mısınız?"

"sadece oğluna bile,"diyerek jeongin'i işaret etti. "sırf sevdiği kişi erkek diye zorbalık yapan amcamı mı diyorsun?" başını iki yana salladı. "bence de haklısın, misafirlerimizin kulaklarını bu iğrenç şeylerle kirletmeye gerek yok."

ardından felix'in bükülmüş dudağına ve yüzüne dönerek ellerini birleştirdi. seungmin endişeli bir şekilde bana bakarken ona sakin olması için işaret ettim.

"eğer felix hala benimle buradaysa, amcamın karşısında cesurca durduğum için,"diyerek gülümsedi. "özür dilerim, cidden canınızı sıkmak istemedim."

biz ona sıkıntı olmadığına dair mırıltılar sunarken o, jisung'a döndü. "kuzen, seni suçlamadığımı biliyorsun. her şey amcamın suçu—" jisung bir anda yanımdan kalktı ve masada umursamazca gözlerini gezdirdi.

"sanırım ben doydum, odama gidiyorum."ardından sandalyeyi çekerek arkasını döndü ve üst kata çıkmaya başladı. "afiyet olsun size."

seungmin bana şok olmuş bir şekilde bakarken sıkıntıyla ofladım. "özür dilerim..."diyen felix'e doğru başımı ili yana salladım. "saçmalama, senin bir suçun yok. aslında buradaki kimsenin bir suçu yok."

dediğim şeyle changbin ofladı ve başını salladı. "küçüklüğünden beri jisung'u fazla bir disiplinle büyüttü. yapma, etme, dokunma, sevme. jeongin'e de aynısını yapmaya çalışıyor..."diyerek gözleri dolmuş mavi saçlı çocuğa döndü.

"hyunjin hakkında sadece abimle konuşabiliyorum..." diyerek seungmin'in aklının daha fazla karışmasına, ama benim olayları çözmeme neden olurken yutkundum.

jisung, bundan bahsetmişti. hyunjin'e olan kötü yargısının sebebinden de. ama, babası bile ona karşıyken jeongin gibi savunmasız bir çocuk ne yapabilirdi ki?

aile işleri düşündüğümden daha karışık ve kötüydü.

"ben jisung'un yanına gidebilir miyim?"diyerek bir anda masaya iki elimi de sabitleyerek ayağa kalktım.

bu sefer şaşkın bakışlar bana dönerken "üst katta siyah kapılı oda, hyung."dedi felix. gülümsemeye çalışarak başımı salladım.

merdivenleri bir kez daha çıkarken seungmin'e evde vereceğim hesabı düşünsemde moralimi şu an bununla bozamazdım.

çünkü asıl amacım, morali bozuk olan birinin modunu yükseltmekti. eh, bu da lee minho olarak yaptığım iyi bir işti.

siyah kapılı odaya geldiğimde bedenimi ele geçiren karıncalanmaya engel olamadım. hafif bir şekilde kapıyı iki kez tıklattığımda beklediğim ses kulaklarıma ulaştı.

"her kimsen, konuşmak istemiyorum." dudaklarım hayal kırıklığıyla büzülürken kapıyı açmaya karar verdim.

hızlı bir şekilde siyah-gri boyanmış odaya girerek kapıyı arkamdan kapattım.

"sana girme demi—minho?"adımı telaffuz etmesiyle ona döndüm. yatağının üzerinde uzanırken beni görünce oturur pozisyona geçmişti.

odasını incelemeye fırsat bulamadan dudaklarımı birbirine bastırıp kollarımı iki yana açtım.

"sarılmak ister misin, han jisung?"

birkaç saniye sonra mavi saçlar görüş alanımı azalttı ve belime ılık elleri dolandı. aynı şekilde ben de ona karşılık verirken adımı mırıldandığını duydum.

"teşekkür ederim,"diyerek derin bir nefes aldı. gülümsedim fakat sarıldığımız için görmediğini biliyordum. bu yüzden omzuna ufak bir öpücük kondurmakla yetindim.

ikimizinde artık iyi hissettiğine emindim.


kaos odakli bolumdu ne diyorsunuz 😉

bottom bitch •minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin