o yapmadıysa bile, başka kim olabilirdi ki?
—
hyunjin's pov"nereye gitmiş olabilir?! bana sizin yanınıza geleceğini söyledi." diyerek telefonda konuştuğum seungmin'e sordum. aynı zamanda arabayı sürüyordum. "hayır, zaten ben bugün chan ile birlikteydim. minho ve jisung da yemeğe gitmişlerdi."
endişeli sesini duyduğumda daha da telaşlandım. aklıma en istemediğim ihtimal gelirken sordum. "sence babasının yanına gitmiş olabilir mi?" seungmin bir süre duraksadı. "en mantıklısı bu olur, şirkete gidip bakmaya ne dersin?"
ofladım ve onaylar birkaç mırıltı çıkardım. "bulunca bana da haber ver, ben burayı idare ederim." demesiyle içimden ona teşekkürlerimi sundum. bir de jisung'a açıklama yapamazdım. ki ona daha anlatmadığımız bir sürü şey vardı. ileri neler olacağını tahmin bile edemiyordum.
arabayı han şirketinin otoparkına park ederek hızla arabadan çıktım. şirketin içine girip asansöre yöneldim. neredeyse akşamüstü olmuştu ve jeongin hâlâ dönmemişti, üstelik bana yalan söylemişti. telefonlarımı da açmaması beni sinirden delirtiyordu. meraktan ölmek üzereydim.
asansörden inerek bay han'ın odasına ilerledim. burada olmalıydı, belki de bir şey olmuştu. kapıyı tıklamadan içeri girmemle bu manzarayı görmeyi beklemiyordum.
bay han ağlarken yanında orta yaşlı bir kadın onu teselli ediyordu. neler döndüğü hakkında hiçbir fikrim yoktu ama jeongin burada da değildi. kalbim daha sesli atmaya başlarken gözler bana döndü.
"hyunjin! jeongin'i gördün mü? jisung'a da ulaşamıyorum. lütfen oğullarımı bana getir, açıklama yapmama izin ver," ağlayarak bana söyledi. ayağa kalkarken yanındaki kadın da onu sakinleştirmeye çalışıyordu. "ben yapmadım! her ne kazasından bahsediyorsa benimle alakalı değildi."
karşımda ağlaması bile benim için yeterince büyük bir şokken bu sözlerini duymayı beklemiyordum. "siz...yapmadınız mı yani? ama sizin şirketin—" başını reddedercesine iki yana salladı. "kim bilmiyorum, bulduğum anda onu mahvedeceğim! ama yemin ederim ki benimle alakası yok bunun."
başım ağrımaya başlamıştı. bunu daha sonra araştırabilirdim, şu an öncekinin jeongin'i bulmaktı. "jeongin buraya geldi mi? nereye gitti?" sorduğum soruyla duraksadı ve korkarcasına bana geri sordu. "öğleden sonra geldikten sonra gitti, beni dinlemedi bile." o tekrar gözyaşlarına boğulurken ellerimle saçlarımı çekiştirdim. bu çocuk nerede olabilirdi?
"gittiği bir yer var mı? yalnız kaldığı ya da üzüldüğü zamanlar?" düşünmeye başladı ve hızla söyledi. "annesinin mezarı! hyeen'in mezarına gitmiş olmalı," demesiyle hızla kapıya yöneldim. neresi olduğunu tam tamına biliyordum. sadece oraya hızlı bir şekilde ulaşmam lazımdı.
tam kapıdan çıkarken durdum. "bay han, şimdilik sadece bekleyin. sizin yapmadığınıza emin olduğum an, her şeyi düzelteceğim." ardından kısık bir sesle konuştum. "umarım bunu boşa çıkarmazsınız." kapıyı arkamdan kapatarak koşarak asansöre yöneldim.
bulmam ve moralini düzeltmem gereken bir sevgilim vardı.
minho's pov
"burayı hatırlıyor musun?" yine büyük bir beklentiyle soran sincap velediyle göz devirdim. güya beni balık yeme götürecekti ama onun haricinde her yere gitmiştik. muhtemelen anımız olduğu her yere ben götürüp hatırlatmaya çalışıyordu. ama olmuyordu, öyle kolay değildi işte.
"çok pahalı bir otel burası, ne işimiz olabilir ki burada?" diye sordum şaşkınca. sarı ışıklar her yeri bir kraliyet odası misali aydınlatırken etrafı gözledim. duvarlara bolca tablo asılmıştı.
"burada tanıştık biz." demesiyle hızla ona döndüm. "şaka mı yapıyorsun?" başını sırıtarak 'hayır' anlamında salladı. gözlerimle etrafı bir kez daha taradım. "imkansız! ben asla böylesine pahalı bir yere gelmem, gelemem de." dememle bilmişçesine dudaklarını kıvırdı. "buraya seni seungmin getirmişti, bir parti vardı ve chan da burada görevliydi. sen de oradaki en dikkat çeken sarışındın."
"çok yakınsın!" diyerek hafifçe geri çekildim. neredeyse dibime giriyordu, bu kadar yakınlık kalp sağlığım için iyi değildi. "şimdi inandın mı?" demesiyle homurdandım. inanmamak gibi bir seçeneğim mi vardı?
"üzerime kokteylini dökecektin az kalsın, neyseki bitmiş bir kadehti." diyerek göz kırptı. sinirimi bozuyor gibi hissediyordum. ama aynı zamanda... özlemişim gibi geliyordu, tanıdık hissettiriyordu. bu han jisung her kimse, dengemi bozmaktan başka bir şey yapmıyordu.
"dökseydim de üzülmezdim?" alay edercesine konuşmamla dudaklarını yaladı ve güldü. "hmm, öyle mi dersin?" bu tavırları kesinlikle beni çıldırtıyordu! ona bir tane yumruk atmak istiyordum.
ağzımla. dudaklarla da yumruk etkisi yaratılabilirdi bence.
kendine gel, minho! hafızan yerinde değil senin, kafan da değil belli ki. ama o karşımda bana böylesine güzel bakarken nasıl böyle düşünmeyebilirdim ki?
"sana hangi şirketten geldiğini sormuştum, çünkü bizim ortaklığımız için yapılan bir kutlamaydı." bana iyice yaklaşmasıyla gözlerimi kaçırdım. elini belime sarmasıyla nefesimi tuttum. baş parmağı tişörtümün üstünden bel boşluğumu okşarken gözlerimizi birleştirdim. "ben ne dedim peki?"
"sence ne demiş olabilirsin?" dedikten sonra fısıldadı. "bir şey demedin, cazibeme dayanamayıp beni öptün." demesiyle kulaklarıma kadar kızardığımı hissettim. kızgınca onu ittim ve kahkahalarla gülmesini izledim. bu kadar güzel gülmemeliydi!
"bana bakar mısın," diyerek ilerlediğimiz koridorda onu durdurdum. bir an ne yaptığını anlamış olacak ki elimi bıraktı ve gözlerini kırpıştırdı. sanırım özür dilemek için ağzını açacaktı ki ben onun dudaklarına atılana kadar.
başım bu anıyla bir an dönerken kaşlarım çatıldı. jisung da endişelenmiş olacak ki hızla elimi tuttu. "minho, iyi misin? ağrın mı var?" diyerek sordu. başımı iki yana salladım. "hayır, iyiyim." diyerek ellerimizi nazikçe ayırdım. arkamı dönüp utanmamı gizlemeye çalıştım. yalan söylemiyordu, cidden dudaklarına yapışmıştım!
bu anıları hatırladığımı ona söylesem çok sevinirdi ama tamamen anımsamadan bunu yapmak istemiyordum. tamamını bilmeden bunu yapmak benim için iyi değildi. anılarımızı kendim toplamak istiyordum. onları geri istiyordum.
"sonrasında...şu an anlatmasam iyi olur çünkü domatesle aynı renge bürünmüşsün," o kıkırdarken göz devirdim. çok eğleniyor olmalıydı. "hatırladığımda göreceğim seni." diyerek kollarımı göğsümde birleştirdim. bu halime onaylarcasına başını salladı ama hâlâ sırıtıyordu.
yine de, onun gülüşünü izlemek güzeldi...kalbim de benimle aynı fikirde olmalıydı ki, daha hızlı atmaya başlamıştı.
—
bilin bakalim neye yaklasiyoruz🤠👀
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bottom bitch •minsung
Adventure"o sorun yaratmıyor ve bir model gibi. bu yüzden o benim sürtüğüm." top! jisung bottom¡ minho -minsung.