minho hyung, kahverengi saçlarını yana çekerek gözlerini elini tutan jisung'a çevirdi. bakışları fazla donuktu, hâlâ kendine gelememiş miydi?
"sen de kimsin?"
—
jisung's pov
"geçici hafıza kaybı. bay lee'nin başına aldığı hasar buna sebep olmuş." doktor, minho'nun gözbebeklerine küçük fener ile bakarak konuştu. yutkundum ve sordum. "ne kadar sürüyor peki
"üç saat ile üç ay arasında, alınan darbenin etkisine göre değişiyor. bay lee sadece bazı şeyleri hatırlamakta güçlük çekiyor, bundan beş-altı ay öncesine dair anılarını hatırlasa da yakın zamanda olan anılar için bu tökezleyebilir." karnımda olan ağrı kendini belli etmeye başladı,
üç ay sürme ihtimali var mıydı? yarım yıl öncesini hatırlarken daha birkaç gün önce olan randevumuzu unutmuştu. daha da önemlisi, beni tanımıyordu.
"teşekkürler doktor bey," hyunjin'in sesini duyduktan sonra doktor odadan çıktı. geriye jeongin, hyunjin, minho ve ben kalırken dudaklarımın kuruduğunu hissettim. ne demeliydim, tanışmamızdan mı bahsetmeliydim, sevgilisi olduğumu önce mi söyleseydim?
"seungmin'i tanıyor musunuz? kim seungmin," diye konuşmasıyla sesini duydum. başımı hızla sallayarak onu onayladım. "kendisi en yakın arkadaşım, onu buraya getirir misiniz?"
bu kadar resmi konuşması hoşuma gitmiyordu, en azından bu haldeyken. sanki yabancıymış gibi hissettiriyordu, ki ona göre öyleydik zaten. "minho hyung, bizi hatırlamıyor musun cidden?"
jeongin üzgün bir tonla söylerken hyunjin de seungmin'i arayıp duruma anlatmak adına telefonuyla odadan dışarı çıkmıştı. onun durumu daha zordu, seungmin kesinlikle çok üzülecek ve belki de kendim gibi beni suçlayacaktı.
"üzgünüm, hatırlamaya çalışmak sanki bulanık bir göle bakıyormuş gibi hissettiriyor." minho'nun konuşmasıyla hızla ona döndüm. başından beri ona baktığımı biliyordu ama sanki gözlerini kaçırmak için elinden geleni yapıyordu.
"o zaman yeniden tanışalım! ben jeongin," diyerek elini uzattı hasta yatağında oturmuş halde olan minho'ya. kahverengi gözleri şaşkınca onun ardından beni buldu. "peki sen kimsin?"
bu soruyu ikinci kez soruyordu. ilkinde cevaplayamayıp ve hızla doktoru çağırmıştım. şu an bile bu soruyu duymak garip hissettiriyordu. minho'ya çarpan o sikik piçi elime geçirirsem...
"han jisung," ardından bir süre duraksadım. nasıl anlatabilirdim ki? kısa kesmek en iyisiydi. bu yüzden boğazımı temizlemek adına birkaç kez öksürdüm. "sevgilin han jisung."
"ne?" diyerek gözlerini büyüttü. "ciddi misin? hiç tipime benzemiyorsun," diye mırıldandı. ardından kaşları çattı. "ya beni kandırıyorsanız?"
tipi değil miyim? ben, han jisung, tipi değil miyim?
"neymiş senin tipin?" diye alayla sordum kollarımı göğsümde birleştirerek. hafızası geldiğinde bu konuda onu iyice sorgulayacaktım. yüzde yüz dürüst halinden faydalanmalıydım.
"ben daha çok sarışınları severim?" demesiyle odaya sarı saçlı hyunjin'in girmesi bir oldu. kesinlikle onu odadan çıktığımızda haşlayacaktım, ne diye şimdi girmek zorundaydı ki?
"seungmin geliyor, uyanık olduğunu ve hafıza kaybını söyledim ama fazla endişeli." diye öldürücü bakışlarım eşliğinde açıklama yaptı. "yanlış bir şey mi söyledim?"
göz devirdim ve jeongin'in düşmüş yüzünü görmemle kaşlarımı çattım. ah, doğru! o şu sarışından hoşlanıyordu sonuçta, minho ne yaptın...
o ise hiçbir şeyden haberi yokçasına etrafı yokladı. jeongin'i dürttüm, "hyunjin'i alıp bizi biraz yalnız bırakır mısın?" diye fısıldadım. başını salladı ve ayağa kalktı. "hyunjin hyung, kafeteryaya inebilir miyiz?" hyunjin de onu onayladı ve ikisi de odadan çıktılar.
"cidden sevgilim olduğuna emin misin? ben kimseden o şekilde hoşlanmayacağıma eminim," kendinden emin bir şekilde. sinirim bozulmuş bir şekilde güldüm ve dudaklarımız arasında birkaç santim kalacak kadar ona yaklaştım.
nefesim suratına üflerken gözlerini kaçırdı ve kızaran yanaklarını gizlemek adına elleriyle yüzümü uzaklaştırmaya çalıştı. "çok yakınsın! uzaklaş biraz," demesiyle bileklerini nazik bir şekilde tutarak yanlara ayırdım.
"eğer hafızan yerinde olsaydı, bana hastane fantezisi bile teklif edebilecek bir sevgili olduğunu kanıtlayabilirdim." bileklerini serbest bırakarak elimi onun hastane kıyafetinde gezdirmeye başladım. göğüs ucuna geldiğimde küçük tomurcuğun etrafında parmağımı biraz gezdirdim.
onun tepkisine bakmak adına yüzüne döndüğümde dudağını ısırdığını ve nefeslerinin düzensizleştiğini fark ettim. elimi geri çekerek birkaç adım uzaklaştım. bilmiş bir şekilde sırıttım. "hafızan unutmuş olsa da, bedenin dokunuşlarıma eskisi gibi hızlı tepki veriyor, bu kanıt için yeterli olmalı. öyle değil mi," dudaklarımı ıslattım. "bebeğim?"
"sen çıldırmışsın! seungmin'in gelmesini bekle, yalanların ortaya çıkacak!" ardından öfkeyle soludu ve dağınık saçlarıyla bana baktı. muhteşem göründüğünün farkında bile değildi. "bebeğimmiş! bu kimin hoşuna gider ki? senden büyüğüm ben hem," o aralıksız söylenmeye devam ederken kapı hızla açıldı.
"minho! iyi misin, bir yerin ağrıyor mu? neden kızarmışsın sen? beni hatırlıyor musun-" kurtarıcım kim seungmin, hararetli bir şekilde içeri girerek minho'ya sorular yöneltti.
minho ise onu gördüğüne çok sevinmiş bir şekilde kollarını iki yana açtı ve ona sarıldı. seungmin de aynı şekilde ona kollarını dolarken dilimi yanağımın içinde gezdirdim. arkadaş olduklarını biliyordum ama minho beni hatırlamıyorken sinirlenmeme engel olamıyordum.
"seni gördüğüme çok sevindim! bu çocuk," beni işaret etti ve dudaklarını büzerek söyledi. "sevgilim olduğumu iddia ediyor!" seungmin şok olmuşçasına ona baktı ve bana döndü. "o cidden hatırlamıyor mu?"
omuz silktim ve onayladım. "doktor yavaş yavaş anılarının geleceğini söyledi, minho ise son beş ayın net olmadığını söylüyor." minho bana kızgınca bakmaya devam ederken ona göz kırptım. "ve sevgilisi olduğum gerçeğini inatla reddetmeye çalışıyor."
seungmin birkaç saniye duraksadı. her şeyi sindirmek onun için daha zor olmalıydı. "minho, o senin cidden sevgilin. dört ay önce biraz garip bir şekilde tanışsanızda son bir hafta içinde gerçek sevgililer haline gelmiştiniz."
"seungmin, doğru söyle. ne karşılığında sattın beni? kızmayacağım," seungmin ağzı açılmış bir şekilde ona dönerken kafasına hafifçe vurdu. minho acıyla inlerken seungmin devam etti. "hafızan benim yalan söylemediğimi de mi unutmuş, bir kez daha vurayım hatırlar mı acaba?!"
minho oflarken kısılmış gözleri onların bu haline gülen bana döndü. "yine de seni seviyormuş gibi hissetmiyorum." bu cümlesi gülmemi keserken gözlerimi ona diktim. hafızasının şu an hasarlı olduğunu bilsem de sözleri acıtıyordu. bu yüzden ciddi bir şekilde söyledim. "merak etme, beni gerçekten sevdiğini hatırlamanı sağlayacağım."
—
hic ciddili lafi kullanmadim mutlu musunuz alin size ciddiyet😭gideyim de poppin' yb yazayim masallah herkes bolum dilenmeye basladi bi anda
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bottom bitch •minsung
Adventure"o sorun yaratmıyor ve bir model gibi. bu yüzden o benim sürtüğüm." top! jisung bottom¡ minho -minsung.