yine de, onun gülüşünü izlemek güzeldi...kalbim de benimle aynı fikirde olmalıydı ki, daha hızlı atmaya başlamıştı.
—
jeongin's pov"neden buradasın?" diye fısıldadım yanımda duran hyunjin'e. "sana yalan söyledim, kızgın değil misin?" diyerek devam etmemle bir iç çektiğini fark ettim.
"kızgın değilim, jeongin." ardından saçlarımda ellerini hissettim. bu yumuşak ve şefkatli eller, beni rahatlatıyordu. yine de, annemin mezarının karşısında olmamız ve böylesi hüzünlü bir durum bu etkiyi bozuyordu. "ama ne kadar endişelendiğimi tahmin bile edemezsin."
ağlamaktan kızarmış gözlerim büyüdü ve ona doğru kafamı çevirdim. bir anda bana sarılmasıyla bocalasamda geri düşmedim. "bir daha böyle kaybolma, seni bulamayacağım bir yere gitme."
garip hissettiriyordu... bu zamana kadar hyunjin'in peşinde koşan bendim. çocukça dediği hislerimi ona kanıtlamak için bir yetişkin gibi davranmaya çalışmıştım. sonunda da anlamasını sağlayabilmiştim. mutlu hissettiriyordu. sanki kaybolan bir şeyi bulmuş bir tamamlanmışlık gibi...
"özür dilerim..." diyerek ben de kollarımı ona doladım. durgun gözüküyordu. sahiden kaç saattir yoktum ki? bir, iki ya da üç? bir şeyi değiştirmezdi. hâlâ buradaydım.
"eve dönelim mi? minho ve jisung bugün yemeğe gideceklerdi, o yüzden onları rahatsız etmesek iyi olacak." diyerek benden hafifçe uzaklaştı. yüzünü daha rahat görmemle gülümsedim ve onayladım. minho hyung'un onunla baş başa vakit geçirmesi daha mantıklıydı. hafızası geri geldiğinde her şeyin daha iyi olacağına emindim.
"beni nasıl buldun?" diye sordum ve ayağa kalkmasını izledim. bana elini uzattı ve mezarın yanından kalkmama yardım etti. dudakları düz bir çizgi haline geldi ve arabasına ilerlemeye başladı. ben de ardından onu takip ettim tabi.
"baban söyledi." bir anlığına duraksasam da konuştum. "başka bir şey söyledi mi peki?" beyaz arabanın sürücü koltuğuna geçmek adına elimi bıraktı ve ben de arabaya geçtim. o arabayı çalıştırırken yanıt vermesini bekledim.
babam ona da saçmalamış mıydı? neyi inkar ediyordu? zaten bizi çoktan kaybetmişti ama bu yaptığı onu hapse bile sokabilirdi. bu kadar çok mu nefret ediyordu abim ve ilişkisinden...
"ben babanın yaptığını düşünmüyorum, jeong." adımı kısaltarak ve ciddi bir şekilde söylerken yutkundum. "araba bizim şirkete ait, gerekli kanıtlar varken birkaç söze mi inanıyorsun?" diye sesimi yükselttim.
bana keskin bir bakış attı ve ofladı. "birkaç şeyden emin değilim, sadece sözlerle hareket etmiyorum." sakince cevap veriyor olsa bile benim sabrım sınanıyordu. her şeye rağmen babamı mı savunuyordu? "neyden bahsediyorsun? bana babamı mı koruyorsun?"
gerilimin gittikçe arttığını anlamak zor değildi, bu yüzden dudaklarını yaladı ve bana döndü. "açıklamama izin verirsen anlatacağım, sevgilim. şimdi lütfen, sakince beni dinle." yatıştırıcı bir şekilde bana söylerken somurttum. böyle yaparsa onu reddedemezdim.
"sahip olduğunuz şirket küçük bir şey değil, ne kadar popüler ve önemli olduğunu biliyorsun." başımı salladım. ama bu ne alakaydı? ayrıca artık bizim şirketimiz sayılmazdı, babam beni evlatlıktan reddedebilirdi, şaşırmazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bottom bitch •minsung
Adventure"o sorun yaratmıyor ve bir model gibi. bu yüzden o benim sürtüğüm." top! jisung bottom¡ minho -minsung.