"stay hastanesi'ne. hemen, çok hızlı lütfen." diye titrek bir sesle şoföre söylerken halime acımış olmuş olacak ki hızlıca sürmeye başladı. bedenim korkudan titremeye devam ederken başımı ellerimin arasına aldım.
hepsi benim suçumdu. minho'ya araba sürmesini teklif etmemeliydim, bensiz gitmesine izin vermemeliydim. ona bir şey olursa- siktir! kendimi asla affetmezdim.
—
hyunjin's pov
"325 numaralı oda hangi katta? nerede? hızlı olur musunuz?!" jeongin'in hastane görevlisine yüksek sesle sorduğu sorular herkesi birkaç saniye durdurmuştu. sakin kalmalıydık, bu elimizde olan en mantıklı seçenekti.
"bağırmayın, beyefendi. burası bir hastane," hemşirelerden biri nazik bir dille jeongin'i uyarırken sevgilimi hafifçe belinden iterek yönlendirdim.
"8. kat, sağ tarafta." duyduğumuz şeyle asansöre hızlıca yöneldik ve kapı kapanmak üzereyken bindik. saniyeler içinde yukarı çıkacağımızı biliyordum ama saatler gibi geliyordu.
minho, kaza yapmıştı. hayır, onun çarptığını düşünmüyorum. mutlaka, ki jisung onun ilk defa arabasını sürdüğünü söyledi -telefonda bunları anlatırken bir yandan da kendisini suçluyordu- yani minho, kurallara dikkatlice uymuş olmalıydı.
iyi şeyler hissetmiyordum. nedense bu kazanın altında bir şey döndüğünü düşünüyordum fakat araştırmak için doğru zaman bu değildi. öncelikle minho hyung'un iyi olduğuna emin olmalıydık.
sonunda asansörden inerken yine hızlı davrandık. jeongin'in dolu gözlerini gayet rahat görebiliyordum. o da suçlu hissediyor olmalı, halbuki suçun zerresi onda yok. ama minho onu daha önce kurtardığından olsa gerek, o da 'ben de kurtarabilirdim' diye düşünüyor olabilirdi.
325 numaralı odaya ulaştığımızda derin bir nefes verdim. normal bir odaydı, durumu kötü değildi en azından. "abi! minho hyung!" jeongin kapıyı aniden açarken içerideki koltukta oturuyor olan jisung irkildi.
vay be, onu ilk defa böylesine çökmüş görüyordum. birkaç saat içinde yaşlanmış gibiydi, ağladığı şişen gözlerinden belli oluyordu. minho, uyandığı zaman onu güzelce azarlayacaktı.
jeongin ile ikisi birbirine sarılırken hasta yatağında uyuyan ve muhtemelen daha önce uyanmamış olan minho'ya gözlerimi çevirdim. bir yerinde ciddi yara var muydu, sanmıyorum. ama kafasında olan ve dikiş atıldığına emin olduğum sargı bezini görebiliyordum.
"minho hyung iyi mi? bir yerine kötü bir şey olmuş mu? kim yapmış? çarpan kişiyi bulabilir miyi—" jisung onu durdurdu. "nefes al, jeongin." bu gerekliydi, küçük sevgilim cidden çok endişelenmiş olmalıydı.
jisung, benim de burada olduğumu fark etmiş olacak ki dikleşti, anlatmaya devam ederken gözleri minho'daydı.
"durumunun iyi olduğunu, birkaç saate uyanacağını söylediler. hava yastıkları sayesinde bedenine ciddi bir zarar gelmemiş, hatta doktor en hafif şekilde atlattığını söyledi." dedikleriyle gülümsedim. "bu çok iyi bir şey değil mi?"
jeongin'in de morali düzelmiş olmalı ki parıldayan gözlerini bana çevirdi, ona da gülümseme ile cevap verdim. fazla ileri gidersek jisung'un hazır hastanedeyken bizi hastanelik etme durumu olabilirdi.
gerçi, bu hali ciddili kötü gözüküyordu. şu an minho dışında bir şeyi umursayacağını sanmıyorum.
"ama kafasına bir hasar aldığını da söyledi, doktor. uyandığında tekrar kontrol edeceklermiş. yine de, iyi olduğuna eminler." bakışları yumuşadı. biraz olsun rahat hissediyor gibiydi. jeongin de derin bir nefes verdi, bu sefer kaşlarını çattı ve yeni sorulara geçti.
"peki çarpan kişi, araba? herhangi bir iz var mı?" diye sormasıyla dikkatimi oraya verdim. jisung, dudaklarını sinirle yaladı ve konuşmaya başladı. "polisler araştırıyor, kaçmış olmalı piç. neyseki yakınlarda kamera varmış."
bu iyi haberdi, en azından yakalanırsa polislere kalırdı. jisung'un eline geçerse neler olacağını hayal bile edemiyorum.
yine de beni rahatsız eden bir şey var, bunun normal olduğunu sanmıyorum. babamla konuşmalıydım, bay han bir şey mi yapmıştı? aklıma gelen tek şüpheli oydu.
"uyandırsalar olmaz mı?" diyerek dudaklarını büzdü, sevgilim. "minho hyung ile konuşmak istiyorum." bu saf duygularla isteğini dile getirirken jisung da dudaklarını kıvırdı.
"doktorlar birazdan uyanacağını söylediler, o zamana kadar minho hyung'un iyice dinlendiğine emin olalım." abisinin dediklerini sessizce onayladı.
jeongin, hasta yatağına iyice yaklaşarak minho'yu incelemeye döndü. jisung'un yanına oturdum ve sordum. "yeri ve zamanı olmadığını biliyorum ama babanla konuştun mu, jisung?" soğukkanlı tavrıma karşı o da duruşunu düzeltti ve başını olundu anlamda salladı.
"hayır, bugün şirkete gitmedim." kaşlarım istemsizce çatıldı. "gitmedin mi? bir şey mi oldu?" halbuki jisung asla şirket işlerini es geçmezdi. sürekli şikayet ederdi bunu biliyordum ama kaçtığını görmemiştim.
"iyi hissetmiyordum ve babamla karşılaşma ihtimalim daha yüksekti. ortaklardan biri acil toplantı talep etmişti," ardından saçlarını geriye attı. "bunun minho'nun incinmesine sebep olacağını bilseydim..."
yumruklarını sıkarken üzüldüğümü belli etmeye çalıştım. onun için daha da zor olmalıydı. bahsettiği acil toplantı ise, dediklerimin yapılıyor olmasındandı. bu konuyu da jisung ve jeongin ile konuşmam gerekiyordu.
ondan önce de minho hyung'un uyanmasını beklemek tabi. sonra planımı anlatabilir, han ailesini bir denli düzene sokmaya çalışabilirdim.
"uyanıyor!" jeongin heyecanla konuştu ve bize döndü. "minho hyung uyandı!" ikimiz de yerimizden kalkarak hasta yatağına yaklaştık. gözleri aralanmaya ve açılmaya zorlanan minho hyung da zorlanıyor olmalıydı.
"sonunda, ne kadar çok endişelendiğimi bilemezsin, bebeğim." jisung da neşeli bir sesle konuşmaya çalıştı ama o kadar ani olmuştu ki o kelimeleri seçemiyordu bile.
minho hyung, kahverengi saçlarını yana çekerek gözlerini elini tutan jisung'a çevirdi. bakışları fazla donuktu, hâlâ kendine gelememiş miydi?
"sen de kimsin?"
—
KAOS IKI COK EGLENIYORUM PUF
sizce minho'nun kaza gecirmesine kim sebep oldu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bottom bitch •minsung
Adventure"o sorun yaratmıyor ve bir model gibi. bu yüzden o benim sürtüğüm." top! jisung bottom¡ minho -minsung.