G İ R İ Ş

810 57 107
                                    

Selamünaleyküm.

Rİca etsem başladığınız tarihi ve saati yazar mısınız?


YAĞMUR SUYU VE TOPRAK KOKUSU

-

MÜPHEM

💧

2 Nisan 2002

Bir gece vaktiydi. Yağmur bardaktan boşalırcasına yağıyordu. Son üç gündür yağdığı gibi... Belki de bulutlar bu gece olacakları anlamış bu yüzden ağlıyordu. Bulutlar bir ailenin kayboluş feryatlarını dile getirecekti bu gece. Kâh gök gürleyecek, feryatların ve vaveylaların sesi olacak; kâh gökyüzünde bir şimşek çakacak, intikam ateşinin parlaklığı belli olacaktı ve hepsinden öte bu gece ölüm olacaktı.

Ölüm... Söylemesi ne kadar basit bir kelime. Öyle kelimeler vardır ki basit gibi görünür ama arkasında bıraktığı izler karmakarışıktır, arkası karanlık ve ıssızdır. Ölüm de bu kelimelerden biridir işte. Söylemesi basit, yaşaması acı dolu meşakkatli bir yolda yürümekten farksızdır. Yürüdüğün her saniye omzundaki yükün artar, daha çok yorulursun ve bu yol öyle bir yoldur ki kendini hep çıkmaz sokakta bulursun.

Bazen ölüm bir kurtuluş, bazen ise sadece acı bir son olur. Kurtuluşa ermek bu dünyada ne kadar mümkün değilse ölüm bunu o kadar mümkün kılar. Tabi bu, dünyada ne yaptığınla doğru orantılıdır. Sen dünyanı O'na layık bir kul olarak geçirirsen acı bir sonu yaşamak sadece geride bıraktığın insanlara kalır ve kurtuluşa erersin. Eğer bu dünyada batabilecek kadar günahlara battıysan ve tövbe etmeyip öldüysen acı bir son hem sana hem de geride bıraktığın insanlara kalır. İşte tam da burada savaşı kaybetmekle ölmek arasında ince bir çizgi vardır. Aslında bu dünyadaki savaşı kaybedenler için ölüm biraz da umuttur ama bu dünyanın zevklerine kapılıp yalnızca dünyadaki savaşı kazananlar için ölüm elbet bir zindandır.

Osman ve Saliha bu gece tüm yaşanacaklardan habersiz uyuyorlardı. Aslına bakarsanız uyumadan önce içlerini bir sıkıntı kaplamıştı. Bu sıkıntı belki "yağmur"dan, belki bir acıdandı.

Yatmadan önce Kuran okuyup ibadet etmişlerdi içlerindeki sıkıntı geçsin diye ve biraz da dua. Haklarında ne varsa hayırlısıyla olması için dua ediyorlardı. Çünkü biliyorlardı onların hayır bildiklerinde şer, şer bildiklerinde bir hayır olabilirdi. Allah bilirdi, onlar bilemezdi. O yüzden hayırlısını dilemekten başka bir şey gelmiyordu ellerinden.

Saliha hamileydi. Kızının doğmasına çok az kalmıştı. Öyle heyecanlıydı ki. Acaba gözleri onunkiler gibi mavi mi olacaktı yoksa babasınınki gibi kahverengi mi? Onun gibi gamzesi olacak mıydı? Huyu suyu nasıl olacaktı? Kime benzeyecekti? En önemlisi de onu güzel bir şekilde yetiştirebilecekler miydi? Allah'a layık bir kul olarak yetiştirebilecekler miydi? Tabi ki her anne gibi o da ilk önce kızını sağlıkla kucağına almayı diliyordu ama merak ediyordu işte.

Saliha yağmuru çok severdi. Her yağmur yağdığında dışarı çıkardı. Sırılsıklam olana kadar da içeri girmezdi. Yağmurlu günlerin kasvetine bayılırdı. O kasvetin, o gizli hüznün altında bir neşe arardı. Bazen de bulutların neden ağladıklarını anlamaya çalışır ve içini bir hüzün kaplardı. Kızının ismini yağmuru çok sevdiğinden Yağmur koymayı düşünüyordu.

İnsan isminin mânâsını taşır, kaderinde ne varsa onu yaşardı. Yağmur isminin kaderini yaşayacaktı. Hayatına hüznün sonbaharı gelecek, ona hüzün yağmurları yağdıracaktı. Gök gürültüleri ve şimşekler onu küçük bir çocuk gibi korkutacaktı.

Geçmişin gizi günbegün ortaya çıkacaktı. Geleceğin müphemi Yağmur'u esir alacaktı. Hüzün yağmurları hayatına ölümün acı gerçeğiyle girecekti ama o, bunun hayatını yerinden oynatacağının farkında olmayacaktı. Farkına vardığında kendini ölümün kör ihtimalinde bulacaktı. Her şeyin bir ölümle başlayıp bir ölümle bitmesi ihtimali, ona yolun başındayken sonu yaşatacaktı. Sonu yaşarken çözülmeyen kader düğümleriyle zamanın zehirli sarmaşıklarının dolandığı salıncakta sallanacaktı. Sallandığı hayat salıncağında toprağa yağmur olarak düşecekti. Toprak kokusu etrafa yayılırken o bu kokuda hüznünün, acısının, korkularının dinişini izleyecekti ve huzur bulacaktı orada. Toprak onun sığınacağı limanı olacaktı.

Bulutlar ağladı.
Yağmur yağdı.
Yağmur suyu toprağı ıslattı.
Toprak kokusu etrafa yayıldı.

---

Toprak," diye mırıldandım ve yüzümü ona çevirdim. "Yağan her yağmur sana beni, bizi hatırlatsın olur mu?"

"Hatırlatmaması mümkün değil." dedi gülümseyerek. "Adının Yağmur olması bile yetiyor bunun için."

"Senin adın da Toprak..." dedim ve bir iç çektim. "Ne değişik değil mi isimlerimizin bu kadar uyumlu olması?"

"Değişik değil aslında." dedi ve yüzündeki gülümseme genişledi. "Sadece kaderlerimiz isimlerimizle bir kılınmış. Bizim birbirimize bu kadar benzememiz de bundandır belki."


--

Bu benim rüzgara karşı direnme hikayemdi. Rüzgarda kırılan dalın kimsesizliğinin hayata direnişiydi. Bu benim yağmurken toprağa düşmemin anlatılışıydı. Rüzgarın sert esişiyle sarsılan hayatımın toprakta durulmasıydı.

YAĞMUR SUYU VE TOPRAK KOKUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin