Avustralya / Peninsula
Ocak ayının 28. günü, 1980İki parmağımın arasında konaklayan puronun ucundaki sönmüş gibi duran ateşe diktim bakışlarımı uzunca bir süre. Yanmıyordu gerçek bir ateş gibi, fakat sönmüyordu da. Tıpkı şu andaki durumum gibi amansız türde bir ikileme kapılmıştı.
Ardından gözlerimi kapattım bir süre. Kafamda o kadar çok şey vardı ki hangi birini seçeyim, hangi birine kafa yorayım bilmiyordum. Bu sefer sınırını aşmıştı sorunlarım, öyle ki sevdiğim adamla dünkü diyaloglarımızı hayal edip heyecanlanamıyordum bile.
Sevgili olmuştuk. Sevgili olmuştuk fakat ben gidiyordum.
"Roseanne aç şu kapıyı."
Belki de yüzüncü kez aynı şeyi tekrarladığında yayıldım olduğum yerde. Açmayacaktım, onunla yüzleşmeye hazır hissetmiyordum. "Neye kızdın bilmiyorum, aç ve konuşalım." Sesini yumuşatmaya çalışarak konuştuğunda bulunduğum depoda gezdirdim bakışlarımı.
"Güzelim endişeleniyorum, lütfen aç."
İthaf şekli bu sefer hızlandırmamıştı kalbimi. İstemiyordum, bana güzelim demesini istemiyordum artık. İki gün vardı Tanrı aşkına, iki gün sonra bir daha göremeyecektim ki onu, bunu yapmamalıydı.
Teyzemin dün söylediği şeylerin üstüne düşünmüştüm uzunca. Hayatımı peşimdeki bir sapığın korkusuyla geçirmek istemiyordum, fakat asıl gitme sebebim bu değildi. Vefat eden eşinden sonra ilk defa aşık olmuştu teyzem, o adamla birbirilerini seviyorlardı ve sorun çıkartarak ayırmak istemiyordum onları. Yüksek ihtimalle İtalya'ya vardığımızda evlenme teklifi alabilirdi teyzem, dün öyle söylemişti bana.
"Özür dilerim bebeğim." demişti Bay Jeon kapının arkasından yeniden. "Sana ne yaptım da kendini bu depoya kilitlemene sebep oldum bilmiyorum, affet beni ve aç şu kapıyı lütfen."
Bugün sözde hiçbir şey belli etmeyecektim kimseye. Ülkeden ayrıldığımı ben gittikten sonra öğrensinler istiyordum, vedalardan nefret ederdim. Fakat dediğimin arkasında duramamıştım. İlk iki ders bir şey belli etmemiştim Melany'e, yalnızca ilk teneffüs Yixing olayı yüzünden özür dileyip sarıldığında gözlerim dolmuştu o kadar.
Fakat üçüncü teneffüs, bir anda sonraki dersin Bay Jeon ile olduğu gelmişti aklıma. Hazır değildim onu görmeye, o yüzden bu depo köşesine kaçmış ve kapıyı kilitlemiştim. Ses etmememe rağmen dakikalardır dikiliyordu kapı arkasında.
"Görevliyi çağıracağım," dedi ben boş bakışlarla zemini izlerken. "Kapıyı zorla açtırma bana, çık dışarı hadi." Çok inatçı bir adamdı Bay Jeon, sınıfta onu bekleyen onlarca öğrenci varken beni ikna edebilmek için burada beklemesinden anlayabilirdiniz bunu.
"Gidin Bay Jeon." dedim sonunda konuşmaya karar vererek. Ona yine resmi şekilde ithaf etmek garip hissettirmemişti, olması gereken buydu sanırım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
80's Obsession || rosékook
FanfictionSeninle kış ayında öpüşmenin en güzel yanı dudaklarımızın soğuk olması Roseanne Park. Her anımsadığımda sıcaklığınla ısınıyorum çünkü. Bunu bilmene rağmen bana 'sarhoş oluncaya dek öpüşelim mi?' diyorsun. Fakat biz ikimiz zaten fazla sarhoşuz. -Tama...