Seninle kış ayında öpüşmenin en güzel yanı dudaklarımızın soğuk olması Roseanne Park. Her anımsadığımda sıcaklığınla ısınıyorum çünkü. Bunu bilmene rağmen bana 'sarhoş oluncaya dek öpüşelim mi?' diyorsun. Fakat biz ikimiz zaten fazla sarhoşuz.
-Tama...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
- 2 gün sonra -
(Bu minik zaman atlaması kurguyu sıkıcı sahnelerle doldurmamak için yapıldı; süreç içerisinde Jeongguk Roseanne'e tedavi sürecini anlatıyor ve birbirilerine alışmaya başlıyorlar, çok önemli olaylar olmadığı için atlamayı tercih ettim, olur da kafanızda bir soru işareti kalırsa bana sorabilirsiniz.)
Rüya gibiydi.
Tanrı şahidim, şu son 4 günde yaşananlar rüya gibiydi.
Birkaç aylık zaman diliminde durulmaya başlamış ve sakince süregelen hayatım bu İtalya seyahati sayesinde altüst olmuştu. Düzenim bozulmuş, tek düşündüğüm şey Jeongguk oluvermişti.
Yine her zamanki yerindeydi Jeongguk, hayatımın merkezinde.
Onu affetiğim için pişman hissetmemiştim asla, aksine kendime teşekkürler etmiştim şu son iki günde. Yaşadıklarımız rüyadan öte güzel şeylerdi, bu kısa zamanda bile tüm psikolojim olumlu boyuta evrilmişti.
İki gün önce, Jeongguk'u arabada öptüğüm vakit dakikalarca ayrılmamıştı dudaklarımız. Sızlanmam ve geri çekilmeye çalışmam umrunda olmamıştı, bıkmadan usanmadan hasretini gidermişti anlattığına göre.
Sonra ise otele geri dönme konusunda uzun bir vakit ikna çalışmalarım olmuştu; tonla bahane ve öneri sunmuştum ve nihayetinde kabul etmişti fakat otele uğramadan önce beraber kahvaltıya gitmiştik.
Tedavi sürecini, düzelme aşamalarını ve kendiyle verdiği savaşı her bir ayrıntısıyla anlatmıştı. Tüm bunlardan sonra onu affetmemem imkansızdan öte bir ihtimaldi zaten. Hatta bir ara içimden onun bu sevgisini hakedecek kadar ne yaptığımı bile sorgulamıştım, öyle aşk dolu ve saf sevgi içerikliydi ki anlattıkları.
'Kendime çok kızdım' demişti o güçlü duruşunu sürdüremeyip birkaç gözyaşı dökerken. 'Günler su gibi akıp giderken ve seni deliler gibi özlüyorken kendime çok kızdım Roseanne, tek yapabildiğim ağlamaktı'. Anlattıklarına elbette inanıyordum, Jeongguk konusunda kafamdaki tüm olumsuz düşünceler birer birer yok oluyordu.
'Bir haftaya yakın bir süre elden ayaktan kesilip öylece yattım, bir ara ölmeyi bile diledim, ben, kendimden öyle nefret ettim ki yaşamayı haketmediğimi düşündüm. Genç bir kızın hayatını istismar edip kendi arzularım için onu korkutmak çok iğrenç hissettirdi Roseanne, Tanrı'dan canımı almasını istedim'
Söyledikleri çok yaralayıcıydı, onunla ilk ayrıldığımız zamanlarda bedenini kaldırım köşesinde yatarken bulduğum zamanı hatırlatmıştı bu hâli bana, savunmasızdı ve bedeni titriyordu.
'Sonra beklemediğim bir anda Yixing geldi evime, yaraları hâlâ tazeyken onu karşımda görmek daha da berbat hissettirdi, beni öldürmesini diledim içimden fakat tam tersi oldu. Başta bana çok kızdı, nefretini kustu ama sonra kendisinin de benden bir farkı olmadığını söyleyip durdu, beraber düzelelim dedi, o an anladım ki hâlâ düzelmek için bir şansım vardı' Tüm bunları öyle içten anlatıyordu ki o kahvaltı masasında saatlerce öylece durup dinlemiştim onu.