Bölüm 28: Tanrı'nın bu oflaz yargısı

1.3K 143 211
                                    

İtalya / Floransa

Şubat ayının 29. günü, 1980

"Yarın gündüz vakti saat altıda, herkes uykudayken seni resepsiyon kısmında bekliyor olacağım Roseanne Park, bu mektup sana anonim olmadan yazdığım ilk mektup, her şeyi düzeltme adına gösterdiğim bu çabayı hiçe sayma ve gel lütfen

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Yarın gündüz vakti saat altıda, herkes uykudayken seni resepsiyon kısmında bekliyor olacağım Roseanne Park, bu mektup sana anonim olmadan yazdığım ilk mektup, her şeyi düzeltme adına gösterdiğim bu çabayı hiçe sayma ve gel lütfen. Güzel göz pınarlarından öpüyorum, tatlı rüyalar."

Sayamayacağım kadar fazla kez okuduğum bu kağıt parçası hâlâ daha elimdeydi. Gün aymış, vakit saat 5'i gösterir olmuştu. Ben ise birkaç saatlik uykumdan olacak ki ağrıyan gözlerim eşliğinde mektuba bakıyordum, kararsızdım.

Kalbim gitmem konusunda haddinden fazla ısrarcıyken beynim onun tam tersini düşünmemi sağlıyor gibiydi, belki de tüm bunları kafamda ben kurmuştum, tek bildiğim kararsız olduğumdu ve buna derin mânâlar yükleyerek kendimi kandırmam acınasıydı.

Ah pekâlâ, kendimi tanıyordum, kesinlikle gidecektim. Yaşadığımız onca şeye rağmen Jeongguk'un düzelebileceğine dair içimde biriktirdiğim o umut kazanmıştı. Bunun kulağa çok yanlış geldiğini elbette biliyordum ama gidecektim işte, pişman olmayı bile göze almıştım. 

Sıkıntı şuydu ki stresten uyuyamamıştım ve buluşmamıza henüz 1 saat vardı, ben ise yarım saatten az bir sürede hazırlanabiliyordum. Ne yapabileceğimi düşünmeye koyulmuşken aklıma ilk gelen kitap okumak olmuştu, yatağımın yanındaki komodine uzanıp kitabımı aldım ve sessizce balkona doğru adımladım Melany'i uyandırmamaya dikkat ederek.

Havanın buz gibi olduğunu balkona çıkar çıkmaz anlamıştım, tüm vücudum baştan aşağı titrerken dün gece buradaki sandalyeye bırakmış olduğumuz kalın şalı üstüme örtüp yerleştim, kitap okumadan önce biraz dışarıyı seyretsem iyi olurdu. Bakışlarım önce karşımdaki büyük katedralde, ardından da otelin bulunduğu sokakta geziniyordu ki gördüğüm şeyle duraksadım.

Otel kapısının önünde valeyle konuşan Jeongguk'u farketmiştim.

Gördüğüm kombin ve şıklıkla nefesim kesilirken bir süre öylece durup izledim onu. Siyah boğazlı ince bir kazağın üstüne şık bir gömlek giymiş, seçtiği dar siyah pantolonla bütün hatlarının belli olmasını sağlamıştı. Saçlarına çok özenmiş gibi duruyordu, her bir teli güzelliğine güzellik katmak istercesine dizilmişti çünkü.

Mimiklerinden anlayabildiğim kadarıyla gergindi, biraz da heyecanlı. Karşısındaki adama bir şeyler anlatırken arada gülümsüyor, olduğu yerde mutlu bir çocuk gibi minik minik sekiyordu.

Ben ise dağınık saçlarım ve şişik gözlerimle durmuş, öylece izliyordum onu.

Henüz bana bahsettiği vakite 1 saat varken neden şimdiden kapıda bekliyor olduğunu anlamamıştım, üstelik hava soğuktu. Onu bu şekilde bekletmeyi istemediğimden ayaklandım hemen, 6'yı beklemeyip şimdi hazırlanacaktım.

80's Obsession || rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin