Avustralya / Peninsula
Ocak ayının 29. günü, 1980Yola koyulmak üzere evden ayrılmamıza saatler varken yatağımda oturmuş, elimdeki kravatı izliyordum dakikalardır.
Valizimiz hazırdı, ev eşyaları kolilenmiş ve bağışlanacağı derneğe taşınmak için bekliyorlardı. Teyzemin yüzünde bariz bir mutluluk, sesinde bile heves ve heyecan vardı.
Ben ise sevgilimin kravatını izliyordum dalgın dalgın.
Yatağımın kenarındaki komodinde duran uçak biletlerini gördüğümde tamamen kabullenmiştim gidiyor olduğumuzu. Başka ülkeye gitmeyi bırak, hayatım boyunca Peninsula şehrinden dışarı bile çıkmamıştım ve gergindim bu yüzden.
Jeongguk'un gözleri beliriyordu zihnimde, her gözümü kapattığımda 'Beni bırakmayacağın konusunda söz ver' dediği sahne canlanıyordu. Söz vermiştim ona, yalan söylemiştim.
Fakat şimdi düşünüyordum da, yalan söylememiş olmak için bir şans vardı elimde.
Komodindeki biletlerden bana ait olanı aldım hemen. Yerimden ayaklanıp teyzemi görmek amacıyla odadan ayrıldığımda hiçbir şey düşünmemeye çalışıyordum. Düşünürsem vazgeçerdim, zihnimi boş tutmak en iyisiydi.
"Teyze." Elindeki çiçek dolu saksıları bir araya toplamaya çalışırken döndü bana. "Efendim papatyam." diyerek işine yöneldiğinde yutkundum, şu an zihnimde dönen her fikir aniydi ve sonuçlarını düşünmek istemiyordum.
"Teyze," dedim tekrardan. "Ben İtalya'ya gelmeyeceğim."
Sol elinde tuttuğu papatya dolu minik saksı hızla yeri boyladığında beni buldu şaşkınlık tohumları barındıran bakışları. "Ne?" diye zar zor sorabildiğinde devam ettim.
"Bak bunun üstüne çok düşündüm ama hep aynı sonuca vardım, İtalya'ya gelmek istemiyorum. Elimde ne varsa kaybederim oraya gidersem, başta Sevgilim olmak üzere kimseyi ardımda bırakmak istemiyorum."
Anbean dolmaya başlamış gözleri biraz da hayal kırıklığı barındırıyordu içinde. "Ne yani?" diyerek çattı kaşlarını. "Sevgilini bırakmak yerine hayatını peşindeki bir sapığın korkusuyla mı geçireceksin?" Cevabım gayet netti artık.
"Evet," dedim aklımda Jeongguk'a verdiğim söz dönerken. "Sevgilimden ayrı kalmaktansa her türlü korkuyu yeğlerim. Söz verdik birbirimize, onu bırakamam anla beni lütfen."
Sol gözünden bir damla yaş düştüğünde "Beni de mi?" dedi göğsümde sancı oluşurken. "Beni de mi bırakmayı yeğlersin konu sevgilin iken." İşte en büyük sorun da buydu, teyzemden ayrı kalmak istemiyordum.
"Hayır, sen de kal. İkimiz buradaki hayatımıza devam edeli, eskisi gibi." Elimden geleni ikna edercesine konuşsam da nafile, zerre değişmiyordu bakışları. "Dante ile evlenmeyi düşündüğümü sana defalarca söyledim Roseanne, nasıl gitmem Tanrı aşkına? Seviyorum onu, burada kalamam." Aynısını benim de yaşadığımı az da olsa anlayabilseydi keşke.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
80's Obsession || rosékook
FanfictionSeninle kış ayında öpüşmenin en güzel yanı dudaklarımızın soğuk olması Roseanne Park. Her anımsadığımda sıcaklığınla ısınıyorum çünkü. Bunu bilmene rağmen bana 'sarhoş oluncaya dek öpüşelim mi?' diyorsun. Fakat biz ikimiz zaten fazla sarhoşuz. -Tama...