Avustralya / Peninsula
Şubat ayının 3. günü, 1980Jeongguk'un evindeydim.
Bitmemek adına direnen bu uzun günün ikinci yarısı burada geçecekti anlaşılan. Her ne kadar gelmeden önce diken üstünde hissetsem de içeri girer girmez rahatladığımı hissetmiştim. Evi o kadar sıcak ve güzeldi ki endişelerim uçup gitmişti hemen.
"Valizini şimdilik buraya bırakıyorum güzelim, dinlendikten sonra açarız beraber." Elinde tuttuğu evden getirmiş olduğum valizle beraber konuştuğunda hızla aşağı yukarı salladım başımı.
Okuldan beraber ayrılmıştık ilk defa, evime kadar arabayla bırakmıştı beni ve eşyalarımı topladığım sırada odamda vakit geçirmiştik. Onunla okul dışı bir yerde rahat rahat konuşmak aşırı güzel hissettiriyordu ve bunu uzun süre boyunca yapma şansına sahip olduğum için minnettardım Tanrı'ya.
"Ben üstümü değişeyim o zaman." diyerek ceketini çıkarmaya başladığında göz kırpıp odasına adımlamaya başladı ben cevap vermeden önce. Yüzünde saatlerdir gizleyemediği bir mutluluk vardı ve ne zaman göz göze gelsek o kadar güzel bakıyordu ki erimeden edemiyordum.
Hemen arkamda duran gri renkteki koltuğa beklemeden yayıldığımda rahatladığımı hissetmiştim o an. Jeongguk ile garip bir şekilde zevklerimiz çok tersti, koca evi siyah beyaz ve gri ile döşeyen ona karşılık benim hayalimde cıvıl cıvıl renkler olurdu hep.
Evi ilk gördüğümde ağzım açık kalmıştı çünkü tek başına ikamet etmesine rağmen bizim evin iki katı büyüklüğündeydi. Her şey şık ve yepyeni duruyor, renk kombinasyonları gözlerimi kutsuyordu. Bulunmakta olduğum salonda ise karşılıklı gri koltuklar, kuzguni siyah renkte bir sehpa ve bembeyaz yeni gibi bir halı vardı.
Bunlara rağmen garip bir şekilde sıcak ve samimi hissettiriyordu evi çünkü her yerde kitaplık vardı neredeyse. Her komodinin üstünde, raflarda, hatta mutfak tezgâhında bile kitaplar vardı. Henüz Jeongguk'unkini ve kendi kalacağım odayı göremesem de onlarda kat kat daha fazla olacağı tahmininde bulunabilirdim.
"Geldim." Solda bulunan koridorda beliren bedene döndüm hemen; gri bir eşofman, beyaz bir tişöt giymişti. "Nasıl, beğendin mi evi?" Ben onu ilk defa pijama tarzı bir şeyle görmenin şokundayken konuştuğunda hızla aşağı yukarı salladım başımı.
"Renkler zevkime çok zıt olsa da garip bir şekilde aşırı beğendim." Mutfak ve salon birleşik olduğu için görüş açımdan çıkmayarak ocağa doğru adımlarken "Sevindim." demişti gülerek. "Emin ol kalacağın odayı daha çok beğeneceksin, şimdi kahvelerimizi içelim sonra hemen göstereceğim."
Tezgâhta bulunan bir cam kavanozdan kaşıkla kahve alırken konuştuğunda heyecanlanmadan edememiştim. Yerimden ayaklanıp yanına doğru giderken kısa süreliğine bana doğru dönüp gülümsemişti, dedim ya, gülmeden duramıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
80's Obsession || rosékook
FanfictionSeninle kış ayında öpüşmenin en güzel yanı dudaklarımızın soğuk olması Roseanne Park. Her anımsadığımda sıcaklığınla ısınıyorum çünkü. Bunu bilmene rağmen bana 'sarhoş oluncaya dek öpüşelim mi?' diyorsun. Fakat biz ikimiz zaten fazla sarhoşuz. -Tama...