Avustralya / Peninsula
Şubat ayının 13. günü, 1980(bir hafta sonra)
Ayağımın altında kayıp gitmekte olan zemine ve arkamda oturan dostuma kısa bir bakış atarak tekrardan rotama, uzun yola dönmüştüm.
Ayağımı pedaldan saniyelik olsun çekmiyor, kasılan ve yavaş yavaş ağrımaya başlayan eklemlerimi umursamıyor, dişlerimi sıkarak sürmeye devam ediyordum bisikleti. Kollarını sırtıma dolamış olan Melany zorluktu şu an benim için, kendimi bile taşıyacak durumda değildim.
"Okula geç kaldık diyorum ama ısrarla başka yere sürüyorsun Roseanne." İsyan dolu çıkan sesi beni durdurmaya yetmemişti elbette, sol yöne saparken o tanıdık dükkan nihayet çıkmıştı karşımıza, hızıma hız katarken oldukça kısa bir sürede vardık önüne; ilçemizin tek ve yegâne kitapçısına gelmiştik.
"Yalnızca birkaç kitap alacağım Melany, geç kalmamız pek önemli değil." Bir hafta sonra nihayet okula gidecektik bugün, yaşadığım her şeye rağmen okulu aksatmak çok kötü hissettirmişti fakat mental sağlığımı toplamadan gitmek istemiyordum ve bu bize bir haftaya mal olmuştu.
"Neyse ben de alayım bari, evde otura otura bitirdik çoğunu." Sahiden şu son bir hafta okumalarla geçmişti, Jeongguk'u unutabilmek için zihnimi başka şeylerle doldurmaya çalışıyordum ve kitaplar buna iyi bir çözüm olmuştu. Arkamdan inen Melany ile kaldırım kenarına bıraktığım bisikletimi son kez kontrol edip adımlamaya başladık kitapçıya doğru.
Sırtımdaki çantayı da son kez düzelterek kapısına vardığımızda tıklatma gereği duymadan girdik içeri, o hoş kitap kokuları yine dolmuştu burnuma. Kimse karşımıza çıkmadığında sağı solu kitap olan minik koridorda ilerlemeye başladık, alt katta olmalıydı Bay Dong.
Bakışlarım rafları turlamakta iken oldukça küçük üst katın sonuna gelmiş, alt kata açılan merdivenin başına varmıştık. Bir iki basamak inmiştik ki kulağımıza doluşan seslerle duraksadık.
"Vazgeçme," demişti anında sesinden tanıyabildiğim Bay Dong, üstelik her kimle konuşuyorsa sesi oldukça hüzünlü çıkmıştı. "Hatan büyük, fakat vazgeçme oğlum."
Kaşlarım çatılırken Melany'e döndüm hemen, eliyle bana sessiz olmamı işaret ettiğinde kafamı salladım, bu yaptığımız her ne kadar yanlış olsa da sohbete kulak kesildik olduğumuz yerde durmakta iken, üstelik soluk seslerini bile gayet net duyabiliyorduk, küçük bir mekandı. "Zamanın her şeyin çözümü olduğunu biliyorsun, ona zaman tanı, uzaklaş fakat dediğim gibi asla vazgeçme."
Karşısında her kim veya kimler varsa sesli bir soluk çekmişti biri karşılık olarak. "Bilmiyorum," diye boğuk bir ses duyduğumda başımı basamaklara doğru eğerek daha iyi duymaya çalıştım o kişiyi. "İnan Hyung, ne yapacağımı bırak, ne düşüneceğimi bile bilmiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
80's Obsession || rosékook
FanfictionSeninle kış ayında öpüşmenin en güzel yanı dudaklarımızın soğuk olması Roseanne Park. Her anımsadığımda sıcaklığınla ısınıyorum çünkü. Bunu bilmene rağmen bana 'sarhoş oluncaya dek öpüşelim mi?' diyorsun. Fakat biz ikimiz zaten fazla sarhoşuz. -Tama...