Sizlere yeni bölüm getirdim. Bu arada yeni afişimizi beğendiniz mi? Bölümümüz oldukça hareketli ve aşk dolu oldu, yavaş yavaş geçmişi de görelim dedim. Bir sonraki bölüm, 100 okunma, 20 vote, 15 yorum sonra gelecek. Lütfen, desteğinizi esirgemeyin. Okuyorsanız fikirlerinizi öğrenmek hakkımdır diye düşünüyorum. Keyifli okumalar, hatalarım varsa affedin.
*
Elimdeki bardağı lavaboya düşürdüğümde zihnime yerleşen hatıra bulutları hızla dağıldı. Umut’la tanışmamız, üniversitemizin bahar şenliklerinde ve tam da bir Sezen Aksu şarkısının romantik ritimlerinde hayat bulmuştu. O sıcak, kaslı kollara senelerdir hasret olan bedenim derin bir ihtiyaçla titredi. Ona dokunmaya, onun eskisi gibi benim olduğunu hissetmeye öyle ihtiyacım vardı ki… Eğer ayrılmasaydık tüm bunlar, yaşadıklarım, hiçbiri olmayacaktı. Belki de şimdi evli olacaktık. Erva belki onun kızı olacaktı. Gözlerinin içine bakıp onu sevdiğimi deliler gibi haykırmak isterken tek yaptığım bedenimi, aklımı, kalbimi ve ruhumu ondan uzak tutmaya çalışmaktı.
Sakinleşmeye çalışarak derin bir nefes verdim. İçimdeki derin çaresizlik, yüreğimi keskin bir bıçak gibi oyuyordu sanki. Düşürdüğüm bardağı lavaboya geri koyarken seri bir şekilde kahvelerimizi hazırladım.
“Seni izlemeyi özlemişim.”
İrkildim ve ardıma döndüm. Bedenini bu kadar yakınımda bulmayı beklemiyordum. Aramızda bir metreden daha kısa bir mesafe vardı ve ondan bana ulaşan sıcaklık zihnimi bulandırıyordu.
“Burada olduğunu fark etmemiştim.”
Gülümsedi ve mavi denizlerinde binlerce yakamoz belirdi. “Biliyorum.”
Yeniden derin bir nefes verirken kahve bardağını ona uzattım. “Afiyet olsun.”
Önce büyük ellerinin arasında tuttuğu bardağa, ardından bana baktı ve sağ eliyle gözlerimin önüne düşen bir tutamı kulağımın ardına itti. “Teşekkürler.”
Bu öyle bir teşekkürdü ki zihnim bulandı, yüreğim parçalandı. O güzel gözleri her bir hareketimi incelerken içimdeki acının yüzüme yansına engel olamadım. Sanki hayatına girdiğim için, güzel anılarımız için teşekkür ediyor gibiydi. Boğazımı tırmalayan o büyük yumru, konuşmama engel oluyordu. Allah’ım, dedi iç sesim. Neden bu adamı sevdirdin bana? Ne olurdu başka birini sevseydim? Vazgeçmesi kolay, aşkı değersiz olsaydı ne olurdu?
“Elvan?” diye fısıldadığında kendime geldim.
“Efendim?”
“Çok dalgınsın. Hadi, içeri geçelim. Konuşmamız gereken şeyler var.”
Kaşlarım istemsizce çatılırken onu içeri davet etmediğim için kendime lanetler okudum. Ardından adımlarım onu takip etti, gözlerim ise iri bedenini. Koltuğa elinde bardağıyla oturduğunda ben de aynı şekilde yanındaki tekli koltuğa yerleştim ve gözlerimi ondan alamadım. Umut, bir anda ciddi bir tavır takınırken elimde olmadan gerildim.
“Seni dinliyorum,” diyerek teşvik etmeye çalıştım.
Kahvesinden bir yudum aldı ve sehpaya koyabilmek için dizlerine doğru eğildi. Ardından dirseklerini dizlerine yaslayarak ellerini saçlarının içinden defalarca geçirdi. Bana dönüp baktığında kalbim hızla çarpıyordu. “Kahve çok güzel olmuş.”
“Teşekkürler,” diye fısıldadım. “Umut, neler oluyor?”
“Birkaç gün önce iki kişi öldürüldü.” Devam etmesi için teşvik adına başımı salladım. “Bu kişilerden biri Faysal Güngör, diğeri ise seninle karşılaştığımız o kutlamaya birlikte gittiğin Hakan Başar.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masumiyet
General FictionBirden uyandım. Odamın içine vuran ay ışığı, bunun çok kötü bir kâbus olduğunu haykırıyordu bana. Kan ter içinde doğrulmaya çalıştım beni her gece cehenneme iten yatağımdan. Ben düşüncelerimin içine karışırken, birbirine girmiş saçlarım da ellerime...