Ben geldim arkadaşlar. :) Umarım bana çok kızmamışsınızdır, sizi gerçekten çok beklettiğimin farkındayım. Öncelikle gelemediğim bu süreç içerisinde bana hep destek olan arkadaşlarıma teşekkür ederim. Geçmiş olsun dileklerinize geri dönemediğim için de üzgünüm. Sağlık durumum ise şimdilik fena değil, ancak beklemediğim bir şey oldu. Belimde omurilik düzleşmesi olduğu doğrudur, ancak çok ciddi değilmiş. Beni o duruma getiren şey "bel fıtığı" imiş meğer. Tam iyileşmeye başladım derken finallerim, valiz toplama durumları, laptopumun bozulması gibi durumlar baş gösterince sizlere yeni bölüm getiremedim.
Yeni bir laptop aldığım için çok şükür artık sizlerleyim. Bu bölüm, başta @Zeyzeyhan'ıma olmak üzere tüm okuyucularıma. Lütfen desteğinizi esirgemeyin, sizleri çok özledim. :)
*
Gözlerimi açtığımda beni karşılayan yeni güne hazırlıksız yakalanmıştım. Kaç saattir uyuduğumu hatırlamak bir yana, sanki gözlerimi kapayıp açana dek sabah olmuştu. Bedenim öylesine yorgundu ki yeniden uyuyabilmek adına zihnim bana ölesiye yalvarıyor gibiydi. Yataktan kalkmak istedim, fakat ebedi çilenin eşiğinden dönmüş uzuvlarım beni şiddetle uyardı.
"Dikkat et," dedi bir ses.
O an, damarlarıma kan pompalayan zavallı kalbim tekledi. Başımı hızla o tarafa çevirdiğimde inanamayarak baktım karşımdaki adama.
"Umut?" dedim sorarcasına.
Gülümsedi.
O gülümsedi, bana can verdi. O geldi, cennetin kapıları yaralı ruhum için ardına kadar açıldı. O baktı, ben iyileştim. Boğazıma öyle iri bir yumru oturdu ki ölüp de onu bir daha görememek düşüncesi zihnime düşünce yutkunamadım. Tek yapabildiğim, hareketsiz kalıp onun güzel varlığının gerçek olduğuna benliğimi inandırmaya çalışmak oldu.
"Benim güzelim," dedi ve yatağımın kenarına oturup elimi tuttu hafifçe. "Geldim."
"Nasıl?" dedim, onun burada olduğuna hala inanamıyordum.
Tüm bunlardan haberi var mıydı? Beni burada nasıl bulmuştu?
"Bunları düşünme," dedi. "Sen iyileştiğinde tüm bunları konuşuruz."
O bana böyle bakarken sesimi bile çıkaramadım. Nasıl sorgulayabilirdim ki? Haftalardır görmüyordum onu. Korhan'ın delirten işkencelere karşı tek kalkanım Umut'la canlandırdığım hayallerim olmuştu, bir de kızım... Zihnimle yüreğim dipsiz bir uçurumun kıyısında savaş halindeydi şimdi. Zihnim, neler olduğunu öğrenmek ve olanların peşine düşmek için adeta çırpınırken kalbim ise sevdiğini doya doya izlemek, sorgusuz sualsiz onunla kalmak istiyordu. Ancak şimdilik kalbime uymak daha mantıklı gibi görünüyordu. Zihnimi göz ardı etmek istediğimden değildi bu, konuşmaya bile halim olmadığındandı.
Yine de sormadan duramazdım. "En azından buraya nasıl geldiğini söylesen?"
Bana baktı ve başını iki yana doğru sallarken yüzündeki bezmiş ifadeyi abartılı bir hale getirdi. "Hiç değişmemişsin Elvan."
Tek kaşımı kaldırdım.
"Kaan... Beni o aradı, arabanla kaza yaptığını o zaman öğrendim. Şimdi nasılsın?"
Gözlerim kocaman açılırken yorgun hafızam parçaları bir araya getiremedi. "Kaza mı?!"
"Evet, kaza." Kaşları endişeyle çatıldı. "Yoksa hatırlamıyor musun?"
O, yüzüme dikkatle bakarken ben yaklaşık on saniye boyunca onun özlediğim yüzüne bakakaldım. Masmavi gözleri, gökyüzünün rengini çalıp gelmişti yeryüzüne. Çekici dudakları, ilgili bakışları, düzgün burnu ve biçimli kaşları... Hepsine dokunmak istiyordum. Ömrümün yarısını feda etmem gerekse bile onun her zerresine dokunmak istiyordum. Hele o hafifçe dağılmış dalgalı uzun saçları beni benden alıyordu. Onu sabahlara kadar izlemek istemem kabahat mıydı? Onu istemem, onu beklemem bir hata mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masumiyet
General FictionBirden uyandım. Odamın içine vuran ay ışığı, bunun çok kötü bir kâbus olduğunu haykırıyordu bana. Kan ter içinde doğrulmaya çalıştım beni her gece cehenneme iten yatağımdan. Ben düşüncelerimin içine karışırken, birbirine girmiş saçlarım da ellerime...