Öncelikle özür dilerim. Verdiğim sözü tutamadığımı biliyorum arkadaşlar, daha erken gelmem gerekirdi ama birtakım problemler çıktı. Her neyse, anlayışla karşılayacağınızı umuyorum. Ve lütfen vote-yorum sayısı birazcık artsın, olur mu? Hikayemin bunu hak ettiğini düşünüyorum en azından.
Bu arada bir duyuru yapayım, hikayenin gidişatını değiştirdim. Bu nedenle "Giriş" kısmımızın sonu da değişti. Okumak isterseniz bakarsınız. Eğer görünmüyorsa telefondan girenler hikayeyi kütüphanelerinden çıkarıp yeniden ekleyebilir, bilgisayardan girenler de üyeliklerinden çıkış yapıp tekrar girerlerse Giriş kısmının sonundaki düzeltmeyi fark edebilirler. Bu bölüm biraz enteresan oldu, aceleye geldi, çok beğenmedim. Yorumlarınızı bekliyorum, fikirlerinizi belirtmeyi unutmayın. :)
*
"Kim gelecekse gelsin artık!" diye tısladım dişlerimin arasından.
"Beni bu kadar büyük bir sabırsızlıkla beklediğini bilseydim sana koşa koşa gelirdim," dedi karşımdaki adam gülümseyerek. Ben ise onu görünce ne yapacağımı bilemememin şokuyla öylece kalakaldım. Onun burada ne işi vardı?!
Yüzümdeki ifadeye inat, gülümsemesi büyüdü. "Evet, Elvan. Ben geldim, bu kadar şaşırma."
"Kaan," diye fısıldadım. "Sen... Gitmemiş miydin?"
Ardından açık bıraktığı kapıyı kapatıp bana doğru yaklaştı. Yüzündeki alaycı gülümseme, yerini gergin bir ciddiyete bırakmıştı. Ben ise durup onu süzüyordum inanamayarak. Ayaz'dan sonra onu burada bulmak neredeyse imkânsızı yaşamak gibiydi.
"Gittim," dedi yavaşça bulunduğum yatağın kenarına otururken. "Ayaz öldükten sonra gittim."
"Biliyorum, ama neden? Neden geri geldin?"
Yavaş bir hareketle uzanıp elimi tuttu ve bal rengi gözlerini gözlerime dikti. Görmeyeli hiç değişmemişti Kaan. Her zamanki gibi simsiyah bir takım elbise giymişti. Sarışındı, yakışıklı sayılırdı ve kızlar onun sempatikliğine bayılırdı. Boyu ortalama bir Türk erkeği kadar olsa da oldukça yapılı bir genç adamdı. Gülümsemesi, yeni doğan bir güneş gibi ışıl ışıl olurdu hep. Ve ben onu bir kardeş, bir dost gibi çok severdim. Şimdi bana eski günlerimi hatırlatan birini daha görmek, içimdeki hırçın ateşin doyumsuz bir yakma hevesiyle dolmasına neden oluyordu. Canım, hissettiklerim nedeniyle öyle çok acıdı ki gözlerimin dolduğunu Kaan'ı bulanık görmeye başladığımda fark ettim.
"Özür dilerim Elvan," dedi. "Seni yapayalnız, Korhan'la ve bebeğinle, türlü oyunların içinde çaresizce bıraktığım için özür dilerim."
Başımı eğdim çaresizce. Kaan Erdemir, Ayaz'ın sağ kolu sayılırdı. Her zaman yanımızda olmazdı, ama arada sırada geldiğinde evimiz sıcak bir aile ortamı gibi olurdu. Onların nasıl tanıştıklarını tam olarak bilemesem de aralarında herhangi bir resmiyetin olmadığını çok iyi biliyordum. Korhan'la yaşanılanlardan sonra Kaan, Ayaz için bir kardeş gibi olmuştu. Biz evliyken bile Kaan; Ayaz'ı kıskandırmak, onu kışkırtmak için bana kur yapıyormuş gibi davranır ve bunun sonucunda Ayaz'ın o meşhur kırlentlerini kafasına yerdi. Sonrasında... Hepimiz gülmeye başlardık.
Anıların hücumuna uğrayan zihnim, dudaklarımda ufak bir tebessümün belirmesine neden oldu. Kaan'ın ailesinin nerede olduğunu bilmiyordum, ya da bir ailesi olup olmadığını. Ayaz, benden bu konu hakkında ona hiçbir soru sormamamı rica etmiş ve ben de onu kırmamıştım. Ayaz öldükten sonra Kaan, neredeyse benim kadar hırpalamıştı kendini. Onu koruyamadığı için, ailesi olarak gördüğü insana sahip çıkamadığı için kendini yiyip bitirmişti. En sonunda yurt dışına gitmeye karar vermiş ve beni koruması için adamlarını burada bırakmıştı. Ancak Korhan'ın o sırada yaptıklarını bilmiyordu. Bilseydi, beni bırakmazdı; ama onun da Ayaz gibi geri dönülemeyen bir yere gitmesini istemiyordum. Bu yüzden ona Korhan'ın tehditlerini anlatmamış ve yeni bir hayat kurması için gitmesine izin vermiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masumiyet
General FictionBirden uyandım. Odamın içine vuran ay ışığı, bunun çok kötü bir kâbus olduğunu haykırıyordu bana. Kan ter içinde doğrulmaya çalıştım beni her gece cehenneme iten yatağımdan. Ben düşüncelerimin içine karışırken, birbirine girmiş saçlarım da ellerime...