8. Bölüm: "Esir"

546 51 39
                                    

Merhaba arkadaşlar, yorumlarınız ve değerli voteleriniz için teşekkürler. Bu bölüm, 3.5K olduğumuz için. :) Bilgisayarım bozuk olduğu için bölümler biraz kısa geliyor, şimdilik idare ederseniz sevinirim. Ve lütfen, yorumlarınız ile votelerinizi esirgemeyin, fikirlerinizi ve görüşlerinizi belirttiğinizde yeni bölümler için bana fikirler veriyorsunuz.

Ve bir soru: Sizce bundan sonra ne olacak, ne olmalı? Keyifli okumalar.

*

Gözlerimi açtığımda gördüklerimin ne anlama geldiğini önce kavrayamadım. Her Allah'ın günü izbe, harabeye dönmüş, çürümeye bırakılmış duvarların arasındaki bu pis odada uyanmıyordum sonuçta. Bir an bir kâbus gördüğümden emindim. Ama bana oldukça yabancı gelen bu birkaç saniyenin sonunda zihnime üşüşen zehirli düşünceler, bana neler olduğunu bir kez daha hatırlattı. Korhan benim Umut'la kasten buluştuğumu sanıp dünyayı, hatta tüm evreni bana zindan etmeye ant içmişti adeta. Bunu ispatlamak istercesine attığı o dünyamı tersine döndüren tokat önemli değildi, zira bir haftadır o tokattan daha kötülerini hissediyordum bedenimde. Beton zeminden doğrulmak için tüm gücümü kullanmak zorunda kaldım. Zihnim, bedenime bütün şiddetiyle dolan acıdan dolayı dehşet verici bir haykırış koparırken dudaklarımın arasından süzülen hafif inlemeye engel olamadım. Daha ne kadar dayanabilirdim, bilmiyordum.

Ellerimi kirli beton zemine dayadım ve kendimi geriye doğru iterek sırtımı duvara yaslamaya çalıştım. Bedenimdeki kaslar çalışamayacak kadar bitik bir durumdaydı. Dudaklarımı oynatamıyordum. Sol göz kapağım bir nabız gibi atarken onu ne kadar zorlasam da açamadığımı fark ettim, muhtemelen dünkü işkence dolu saatlerden sonra davul gibi şişmişti. Bir perde gibi görüşümü kapatıyor olması da bunu kanıtlıyordu. Kaşınan saç derime ellerimi götüremiyordum bile. Saçlarım, diplerinden koparılmış ve geride dayanılmaz acısını bırakmıştı. Ayaklarımın üzerine basamıyordum, çünkü Korhan bana oldukça eski olan "falaka" adlı yöntemle adeta saldırmıştı. Üzerimdeki giysiler bir haftadır benimle, toz toprak içinde kalmıştı. Vücudumdaki bıçak kesiklerini, kırbaç yaralarını ve morlukları sayamıyordum bile. Zira ayaklarımın, dudaklarımın ve göz kapağımın zapt edilmez acısı geride kalan her şeyi unutturuyordu.

Güldüm kendime işkence edercesine ve bunun sonucunda dudaklarımda beliren dayanılmaz acı, beni olduğum yere mıhladı. Korhan benden hırsını ne zaman tam anlamıyla çıkarırdı, bilemiyordum. Daha öncesinde beni bir katil olmaya zorladığı zamanlarda bunu yeniden yapmıştı. Tüm bu işkence dolu saatleri, Erva doğduktan sonra tekrar yaşamıştım ve beni onun gazabından koruyacak bir Ayaz yoktu. Ayaz'a âşık olmadığımı bilse de onu hep kıskanırdı. Fakat ilk kez bir erkek onun için bu derece tehlike oluşturuyordu ve Korhan, Umut'u ona tercih ettiğim için çıldırıyordu. Bu kez sonumun yakın olduğundan neredeyse emindim, çünkü buradan canlı çıkamayacaktım. Korhan öldürmese bile yaralarım çoktan mikrop kapmaya başlamış olmalıydı. Kendim için değil, Umut ve Erva için endişeliydim. Umut'a bir şey yapmış mıydı? Peki, ya Erva? Onun artık Korhan'la kalmadığından emindim. Dün ona kızıma ne yaptığını sorduğumda yüzünde beliren o sinsi gülümseme, kara bir haberin belirtisiydi.

Zihnime üşüşen düşünceleri, demir kapının gıcırtısı aniden böldü. Başımı oraya çevirdiğimde gelenin Korhan olduğunu görmüş olmak beni şaşırtmadı. Muhtemelen birazdan yeni işkence seansına başlayacaktı.

"Onca şeye rağmen hala çok güzel görünüyorsun."

"Seni adi pezevenk!" dedim tükürürcesine, fakat sözcüklerin bedelini yaralı dudaklarım ödedi. Konuşurken onları sertçe oynattığım için kanamış olmalıydı, çenemden aşağı sıvı bir şeyin yavaşça süzüldüğünü fark ettim. Üstelik sesim öyle boğuk çıkıyordu ki... Korhan'ın söylediklerimi anlayabileceğini sanmıyordum. Konuşurken dudaklarımı bu kadar zorlamamam gerektiğini aklıma not ettim.

MasumiyetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin