- Umut -
Vazgeçmek nedir, dedim kendime çoğu zaman. Hayattan, sevdiklerinden, umutlarından, canından, emeklerinden, gururundan, kaderinden, benliğinden, suskunluğundan, kalbinden, can evinden vazgeçmek...
Vazgeçmek, yok etmek değil; kendini kaybetmektir. Vazgeçmek, unutmak değil; bir ömür o ana hapsolmaktır aslında. Zira ben, Elvan'ı terk ettiğim o karanlık gecenin umutsuz anına hapsolmuştum sonrasında. Onun elaları kalbimi, aklımı, ruhumu hayal diyarlarına götürüp defalarca beni benden alırken yapabildiğim çaresizce kalakalmaktı.
Unutamadım onu hiç, insan kalbini unutur muydu? İnsan, ruhu olmadan yaşayabilir miydi ki?
Tenim tenine değmeden, mavilerimle elaları çakışmadan hayat geçer miydi? Dizlerime uzandığında bedenime yayılan koyu renkli saç tutamlarına hasret çektim hep, onlara uzanmak için karıncalanan ellerim defalarca bitmek tükenmek bilmeyen işkencelerin eşiğinden döndü.
O ayrılık, ikimizi de heba eden o vazgeçiş, sevdiğim kadını gördüğüm son an olmadı hiç. Ben, eli kolu her yere uzanan bir adamdım. On sekizime bastığımda bana sunulan dünyayı elimin tersiyle itme şansım olmamıştı. Hiçbir zaman tamamen mutlu olduğumu hissedemesem de ben mutluluğu en çok Elvan'la tatmıştım.
Aşk oydu işte. Aşk, bir bedende değil; iki kalbin birleşimiyle yanıp tutuşmaktı. Siz simge olarak çizdiğimiz kalp şeklinin anlamını bilir misiniz? İnsan vücudunda bulunan kalbin, o çizimlerdekiyle alakası yoktur. Fakat yine insan vücudunda bulunan organımız olan iki kalbi yan yana getirdiğinizde oluşan şekil tam olarak çocukluğumuzdan beri çizdiğimiz o kalbe denk düşer.
Yani kalp, iki kişiliktir.
O ve ben.
Elvan ve Umut.
Elvan ve Kılıç.
Bedenim öyle üşüyordu ki kim olduğumu bile unutmak üzereydim. Sahi, kimdim ben? Umut mu, Kılıç mı?
Bilmiyordum.
Bir karanlık dalgası bilincimi esir alırken tutunabildiğim tek gerçeklik, onun masumiyetle harlanmış ela gözleriydi. Bu kuytu karanlıkların uçurumundan aşağı düşerken tutunabileceğim tek dalımdı Elvan. Adıma inat, umutsuzluklar silsilesi içerisinde yaşadığım hayat bana ondan başka umut vermedi hiç.
Nerede olduğumu bile bilmiyordum. Tek bildiğim, umutların bittiği bir arafta gözlerinin çaresine tutunacağım o tatlı kadının yanımda bulunmadığıydı. Oysa ki içimi dökmek isterdim ona, neler yaşadığımı anlatmak ve tüm kırgınlıklarını ondan çekip almak. Beni affet çünkü ben seni her nefesimde kendimden nefret ede ede, yüreğimden koparıp atmak istesem de çaresiz benliğimin tüm çıplaklığıyla sevdim demek isterdim. Kalbim sende ve ben gidersem ona iyi bak, demek isterdim. Hüzünlerini gülüşünün üstüne bir çarşaf gibi ört, gülüşünün güzelliğini kimse görmesin, kıskanırım demek isterdim.
Senin için ölmek benim için şereftir Elvan, demek isterdim.
Kızımıza iyi bak, demek isterdim.
Erva benim de kızım, ona iyi bak, olur mu sevgilim?
Artık kalemi kağıdı eline al ve yıllardır çizim yapmamış olmana inat; yapılabilecek en güzel binaları çiz. Umutları eline al ve kendine güzel bir hayat kur. Belki... Belki de Ayaz'la...
İçimde fırtınalar kopuyor sevgilim. Artık Ayaz'ın hissettiklerini çaresiz bir kavruluş içerisinde hissediyorum. Sevdiğin kadını bile bile başka bir adama sırf mutlu olsun diye göndermek, işte tam olarak bu. Eğer sen mutlu olacaksan bebeğinin -gerçek- babasıyla birlikte olmanı isterim. Yalnızca...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masumiyet
General FictionBirden uyandım. Odamın içine vuran ay ışığı, bunun çok kötü bir kâbus olduğunu haykırıyordu bana. Kan ter içinde doğrulmaya çalıştım beni her gece cehenneme iten yatağımdan. Ben düşüncelerimin içine karışırken, birbirine girmiş saçlarım da ellerime...