Merhaba arkadaşlar, uzun bir aradan sonra yine karşınızdayım. Son günlerde biraz yoğundum, diğer yandan şehit haberleri de geldikçe hikayeme bölüm yazmak bile istemedim aslında. Ama sizler gibi ben de Masumiyet'i özledim. Bölümümüz upuzun oldu ve adı gibi fırtınadan önceki sessizliği okuyacaksınız. Birkaç bölüm sonra aksiyon başlayacak.
Şehitlerimiz için her birimizin, ülkemizin başı sağ olsun. Dilerim günün birinde bu kaos diner. Yeniden barış içinde bir Türkiye'yi kucaklamak dileğiyle...
Keyifli okumalar ve lütfen yorumlarınızı esirgemeyin. Hikayemin kapağı hakkındaki fikirlerinizi de paylaşırsanız sevinirim.
Güneş, bulutların arasından gölgeleri kıskandıracak kadar enfes bir ihtişamla doğarken uzakta bir yerlerde bir adam, zihninde bitmek bilmeyen bir endişeyle manzarayı izliyordu. Fakat buna izlemek denemezdi, daha çok görmeden bakmak gibiydi. Öyle bitkin, öyle yorgundu ki gözlerini kapatsa belki de bir daha uyanamazdı.
Birçok şeye ihtiyacı vardı genç adamın, özellikle de bir kadına...
Yanında bulunduğu sürece hayatının cehennemini yaşatacak bir kadındı bu. Onu cayır cayır yakacak, belki de her gün ölümle yüzleşmesine neden olacak bir kadındı bu. Saçları koyu renk ipekten, teni en narin pamuklardan, gözleri ormanların yeşili ve toprağın kahverengiyle birleşmiş bir eladan, kirpikleri en sivri oklardan ve dudakları...
Dudakları en güzel pamuk şekerlerinden yaratılmıştı bu güzel kadının.
Bardağındaki içkiyi sonuna dek tüketti bu düşünceyle. Onu deliler gibi özlemişti. Hatta o kadın için çıldırıyordu. Onu bu kadar istiyor olma sebebi, sonunda gerçekten bir amacının var oluşunu hissetmesiydi. Onu gördüğü ilk andan beri şu kahrolası hayatta bir amaç belirlemişti kendine. Ne para, ne pul ne de başka bir şeydi isteği. Her şey boştu.
Sadece onu istiyordu.
Bebeğini de...
Onun olan her şeyi istiyordu hayatında. Genç kadın eğer ona bir fırsat verseydi, bu adam onu pamuklara sarardı.
Elindeki bardağı bir kenara bırakıp çaresizce yüzünü sıvazladı adam. Bütün bunlar olalı oldukça çökmüştü yakışıklı yüzü. Eğer Elvan onu görmeyecekse bakımlı olmasının ne anlamı olacaktı ki? Onu anlamayan bir kadın için daha ne kadar çaresizce çabalayacaktı? Belki de artık bırakma zamanı gelmişti? Eğer o kendisini bu derece istemiyorsa neden onu kazanmak için çabalıyordu?
"Hayır," diye fısıldadı zihninde beliren acı sorulara karşın. "Onu bırakamam, olmaz."
Günlerdir uyuyamıyordu. İşler kötüye gidiyordu, çevresi dört bir yandan sarılıyordu. Nereye kaçacağını bilemezken bir de Elvan'ı da peşinden sürüklemek vardı aklında. Eğer bunu yapmadan, onu almadan giderse... Hayır! Öyle bir şey olmayacak, diye düşündü çaresizce.
O sırada kapı çalındı. Ardına bile dönmeden "Gel!" diye seslendi dışarıdakine.
"Efendim, gözlemlediklerim konusunda benimle görüşmek istemiştiniz. Dinleyebilecek durumda mısınız?"
Evet, diğer adamları da onun ne kadar berbat bir durumda olduğunu kolaylıkla gözlemliyordu tabii. Kimseyle uğraşacak hali yoktu genç adamın, aksi halde herkese haddini bildirebilirdi. Fakat bunca yıldır durmadan savaşmaktan bıkmıştı. Sevdiği kadın da yanında yokken, onu kendinden başka herkesten korumaya çalışırken durum daha da kötüye gidiyordu şimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masumiyet
General FictionBirden uyandım. Odamın içine vuran ay ışığı, bunun çok kötü bir kâbus olduğunu haykırıyordu bana. Kan ter içinde doğrulmaya çalıştım beni her gece cehenneme iten yatağımdan. Ben düşüncelerimin içine karışırken, birbirine girmiş saçlarım da ellerime...