2. Bölüm: "Piknik"

1.7K 156 94
                                    

Merhaba arkadaşlar, okuyucu sayımızın yavaşça artıyor olmasının verdiği heyecanla bir bölüm daha eklemek istedim. Lütfen, vote ve yorumlarınızı esirgemeyin. Hikayemizi sevdiğinizi bilirsem yeni bölümü de çabuk ekleyeceğim. Bölümü de desteğini esirgemeyen Büşra'ma ithaf ettim. :)

*

3 Sene Sonra / Şimdiki Zaman

Güneş, yeni bir güne doğarken yüzüme vuran tatlı sarımtırak ışıklarla uyandım. Kirpiklerimi kırpıştırırken üzerinde uyandığım geniş yatağım da dâhil olmak üzere bütün oda aydınlanmıştı. Lila tonlarının ağırlıklı olduğu odam oldukça şık sayılırdı. Kum beji rengindeki duvarlara sabitlenmiş bir sürü tablo insanın gözünü gönlünü açıyordu. Yatakta doğruldum ve çıplak ayaklarımı soğuk döşemelere bırakıp uyku mahmurluğumun geçmesini bekledim. Gün ışığı rahatsız etse de bundan şikâyetçi olamazdım, bugün önemli bir gündü. Hemen yataktan fırladım ve banyoya koşup elimi yüzümü yıkadım. Yüzümü kurularken aynadaki aksime baktım ve sevinçten ışıldayan gözlerimi, dudaklarımdaki heyecanlı gülüşü gördüm. Dişlerimi de fırçaladıktan sonra hızla yatak odama koşarken saate baktım. Saat tam 07.45ti. Kot pantolonumu kalçalarımdan yukarı çekerken kalbimin heyecanlı atışları hala sakinleşmemişti. Kendimi kapıdan dışarı nasıl attığımı bile bilmiyordum.

Arabaya bindiğimde gazı kökledim ve heyecandan titreyen sesimle fısıldadım. "Şükürler olsun ki bugün kızımı göreceğim."

Yollar her seferinde uzuyormuş gibi gelse de bunun heyecanımdan kaynaklandığını bilerek susuyordum. Sonunda arabayı durdurduğumda başımı direksiyona yasladım ve sakinleşmeye çalıştım. Korhan'la karşılaşmak, bana ölüm gibi geliyordu. Onun bu saatte uyuduğunu biliyordum ve rahatını bozmak içten içe intikam alma hırsımı az da olsa tatmin ediyor gibiydi. Zile üst üste tam üç kere basarken, dudaklarımdaki gülümsemeye engel olamadım. Kapı açıldı.

Karşımda tamamıyla uykudan yeni kalkmış, gözlerini bile açamamış bir Korhan duruyordu. Dirseğini kapının kenarına dayarken, aynı eliyle saçlarını hafifçe karıştırdı. "Ne işin var senin burada?"

Hırçınca güldüm ve onu sertçe iterek içeri geçtim. "Bugün günlerden pazar."

Tek kaşını kaldırdı ve soran gözlerle baktı. "Yani?"

Koltuğa oturdum ve bacak bacak üstüne attım. Aynı zamanda kollarımı birbirine dolamıştım. "Yani kızımı görmeye geldim."

Yüzünü buruşturdu. "Bir de o vardı, değil mi? Tamamen unutmuşum."

Ayağa kalktım ve öfkeyle onun tepesine dikilip gözüne sokarcasına kol saatimi gösterdim. "Ben anlamam, anlaşmaya göre saat tam 08.00dan itibaren kızımı görebilme iznim var Korhan ve sırf senin yüzünden bir dakikamı bile boşa geçiremem!"

Güldü ve kolumu kendine doğru çekti. Bu hareketiyle kollarının arasına düşmüştüm. Doğrusu artık buna alışmıştım. Ben ne yapacağını anlamamışken, o bana kol saatimi yeniden gösterdi. "Dikkatinizi çekerim küçük hanım, saat tam 07.56. Yani dört dakikamı boş yere çalan aslında sensin."

Ben gözlerimi kısarken, o telsiz ev telefonundan birini arıyordu. Kolumu tutan eli yavaşça dirseğimden aşağı inerek bileğime, oradan da avuç içime ulaşmış, hafifçe okşamaya başlamıştı. Bunu biliyordum, bu hareketi hala beni unutamadığının, benden ve bana dokunmaktan uzak kalamadığının göstergesiydi. Yıllardır böyle değil miydi zaten? Karmakarışık saçları bile yakışıklı çehresine farklı bir hava katıyordu. Koyu kahve gözleri ifadesiz ve dipsiz birer kuyuyken bile bakan kişiye çok şey sunuyordu. Altında kaslı bacaklarını saran siyah bir eşofman vardı, göğsü çıplaktı.

MasumiyetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin