15. Bölüm: "Öpücük"

349 25 31
                                    

Ben geldim ve sizlere de uzun bir bölüm getirdim. Biraz geciktiğimin farkındayım, fakat umarım sizler de yorum sayımızın düşük oluşunun farkındasınızdır. Bana destek olan arkadaşlarıma gerçekten teşekkür ederim, her biri üşenmeyip birkaç yorumdan daha fazlasını yapıyorlar. Peki, diğer arkadaşların ne eksiği var? Çoğu kişi kenardaki yıldıza bile basmıyor.

Arkadaşlar, yorum yapıp vote vermek bu kadar mı zor? Bir şeylerden fedakarlık edip sayfalarca bölümler yazıyorum sizler için. Sizse okuyup çıkıyorsunuz, ne bir yorum ne beğeni göstergesi... Edebiyatla alakası olmayan; yazım-imla, betimleme kurallarına uygun olmayan, konusu bile ilginç olmayan basit hikayelere bu şekilde muamele edilmiyor ama. Bunu mu istiyorsunuz yani, sizlere ergen hikayesi mi yazmalıydım? Rica ediyorum, emeğimin karşılığını veren arkadaşlarım üstlerine alınmasınlar, onlara çok teşekkür ediyorum. Ama bundan sonra emeğimin karşılığını bu şekilde alamadığımı düşünmeye devam edersem ayda bir bile bölüm ekleyebilirim.

Her neyse, umarım bölümü seversiniz. Bölümümüz, aramıza yeni katılan alara_doaa arkadaşımız için. :)




"Söyler misin Kaan, bu eve senden habersiz kim girebilir?!"

"Elvan," dedi Kaan yüzünü buruştururken. "Ne desen haklısın, ama onun buraya geleceğini ben de bilmiyordum."

Kendisine "Azrail" adını veren o adam gittikten sonra aklımın kullanabildiğim son köşesi, hemen Kaan'ı bu olaydan haberdar etmem gerektiğini söylemişti ve ben de öyle yaptım. Sonuç olarak, Kaan buradaydı. Fakat söyledikleri gecenin bu vaktinde hissettiğim korku, öfke ve dehşet duygularını yerle bir etmeme imkan vermiyordu.

"Ne demek bilmiyordum?! Ya sen bu adamın gecenin bir vakti buraya gelip korumaları atlatmasına sadece bu cevabı mı veriyorsun! O kadar adamdan biri bile seni aramadı mı?!"

Derin bir nefes verdi. "Aramadılar Elvan, çünkü bu ev onun evi."

Zihnime balyoz etkisi yaratan bu sözler, iliklerimi dondurmaya yetti. Bu ev eğer o adama aitse o halde o... Buraya ne zaman isterse gelebilirdi.

Düşünmek istemediğim ihtimaller beynimin tenha köşelerini kuşatırken artık aklımdan başka bir şey bile geçiremiyordum. İsmini söyleyemediğim o adamın kim olduğunu çok iyi biliyordum. Ama yine de belki yanılmış olabilirdim, değil mi? Yani her insanın hata yapma oranı vardı, belki ben düşünmek istediğim şeyi düşünüyordum? Belki de kendi kendimi inandırmaya çalışıyordum?

Gözlerimi kapatıp derin derin nefesler aldım. İşin iyi tarafından bakılırsa en azından artık bir şeyler öğrenmeye başlamış, görünmez bir duvarın ardında kalan o çaresiz kadın olmaktan sıyrılmıştım. Burada bilmediğim işler dönüyordu ve ben bunları çözecektim. Belli ki o adam da bana yardım etmek için gelmişti. Yani, sonuçta burası onun eviyse ve beni şimdiye kadar Korhan'ın eline vermediyse bu kesinlikle yardım ettiği anlamına gelirdi.

Bu düşünce biraz rahatlatıyordu, ama yine de kendimi kandıramayacağım bir konu vardı: O adamın kim olduğunu biliyordum, hatta bundan adım kadar emindim.

İnsan, kocasının kokusunu nasıl tanımazdı ki?

"Allah'ım, sen benim aklımı koru." diye fısıldadım sessizliğe. Sonra da ellerini sürekli saçlarının arasında dolaştıran Kaan'a döndüm. "Söyler misin, burada neler oluyor? Ayaz nasıl buraya gelebilir?! O... Ölmüştü."

Sonunda adının ağzımdan çıktığını anladığım an, gerçekliğe döndüm.

O, yaşıyordu.

MasumiyetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin