30 Ocak Salı 1978
Karabulutlar gökyüzüne hakim olmuş, insanları ve diğer canlıları cezalandırmak adına şiddetli yağmurlarını, kuvvetli yıldırımlarını, korkutucu gök gürültülerini ve cesur rüzgarlarını yeryüzüne indirmişti. Limix, Sihir Tarihi sınıfının camından dışarıyı izliyordu.
Saniye başı düşen yıldırımlar ve çıkan ses bir çok öğrencinin korkup yerinden sıçramasına sebep oluyordu, yağmur yüzünden Hogwarts'ın bahçesini su basmıştı, Limix bu baskının Slytherin binasını etkilememesi için Salazar'a dua etti. Rüzgar ağaçları yerinden sökercesine sarstığı için birkaç profesör ağaçlara sabit kalma büyüsü uyguluyordu.
Genç kız tekrar önüne döndü, defterine özenle yazıp süslediği başlığa baktı; Soykırım.
"Belki de bu kadar korkutucu bir başlığı böylesine süslü ve şirin yazmamalıydım." İç sesine katılırcasına başını salladı ve Profesör -Hayalet- Binns'ın tahtaya yazdığı şeyleri özet halinde defterine geçirmeye başladı. Tarih çok karanlık ve kanlıydı, tarihin sayfalarını çevirmekte bir o kadar cesaret ve özveri isteyen bir şeydi. Çünkü istemediğiniz şeyleri görmeniz çok olasıydı.
Ocak ayının sonlarına doğru herkesi kalın kazaklara geri büründürmüştü karanlık hava. Simsiyah bulutlar güneş ışığını Hogwarts'a yasakladığı için sabahın geceden bir farkı yoktu. Hogwarts karanlıktı, hem de kapkara.
Daha bu sabah Gazetede ailelerinin acımasızca öldürüldüğünü öğrenen iki öğrenci okula büyük bir hüzün bahşedip ayrılmışlardı. Bir ayda dört öğrenci... Hogwarts'ın geri kalanı da artık "Sıradaki ben olabilirim..." Korkusuyla hayatlarına devam ediyorlardı. Tabii buna hayat denebilirse.
Artık kimse gülmüyor, konuşmuyor, sessiz sessiz duruyorlardı; derse giriyorlar, yemeğe iniyorlar ve geceleri kabuslar eşliğinde uyumaya çalışıyorlardı, her sabah "Acaba bugün benim sevdiklerime veya tanıdıklarıma bir şey oldu mu?" Sorusunun korkusuyla uyanıyorlardı, gün boyunca bu korku peşlerini bırakmazken geceleri bunun gerçekleştiğini görüyorlardı.
Hogwarts'daki çoğu öğrenci psikolojik olarak çökmüştü. Lancer cadısı içten içe bundan gizli bir keyif alırken dışa hiçbir his vurmuyordu. Karanlık hava, gazetelerdeki haberler, insanların çöküşü... Bunlar Karanlık Tarafın avantajınaydı.
Gözü defterinin arasındaki bir kağıt parçasına takıldı. O sayfayı çektiğinde bunun koparılmış bir gazete haberi olduğunu gördü, birkaç ay öncesine aitti. Lancer defterini eline alarak yapraklarına hızlıca çevirerek göz attığında bunun gibi onlarca haberin olduğunu gördü, gazetedeki Ölüm Yiyen ve kaos haberlerini koparıp daha sonra toparlamak için hep kitap ve defterlerinin arasına koyardı ama asla onları oradan çıkartıp istediği gibi bir dosyada toparlayamamıştı.
Limix bunu hep sonraya ertelerdi aynı şimdi olduğu gibi. Genç cadı masanın üstündeki gazetelerin hepsini toparlayıp defterinin iki sayfa arasına koydu, daha sonra derin bir nefes alarak önüne döndü. Gök bir kez daha gürledi, bakışlarını cama çevirdi.
Gördüğü görüşlerin devam ettiği hatta arttığını aklına gelinde huzursuzca ofladı, böyle giderse delireceğini düşündü. Saate bir bakış atarak defterini çantasına koydu ve toparlanarak profesörü umursamadan ayağa kalktı o sırada profesör dahil herkes ona döndü.
- Nereye gittiğinizi sanıyorsunuz miss?! Dersim bitti mi?!
Elbette ki Profesör Binns bu kadar gergin ve sert bir profesör değildi lakin Lancer'ı seven bir profesör bulmakta pek kolay değildi. Limix'in cevap vermesine gerek kalmadı, profesörün sözü bittiği gibi zil çaldı ve Limix sanki profesör hiç konuşmamış gibi sınıftan çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Prenses, Limix Lancer
FanfictionLimix hayatı boyunca babasının takdir ettiği bir evlat olmaya kendini adamıştı. Ama elinde olmadan sürekli kendini bir belanın içinde buluyordu, anne tarafının gizemli ve sırlarla dolu soyunu keşfederken sürekli yeni bir şeyle karşılaşıyor ve bununl...