Güneş dün geceki yağmura inat pırıl pırıl parlıyor her yeri aydınlatıyordu. Dün gece sel suları gibi kaldırım taşlarını defalarca yıkayan yağmur sayesinde güneş o kaldırımlardan ayna misali yanıyordu.
Bir seherbaz üstünde forması Hogsmeade sokaklarında duruyor ve bir olay yerini inceliyordu.
Şapkasını çırakttı. Bu şapkayı yaklaşık on beş dakika önce kafasını ve yüzünü güneşten korumak için takmıştı ama şimdi bu şapkanın çıkaracağı rüzgara daha çok ihtiyacı vardı. Şapkayla kendine rüzgar yapıp serinlediğinde vicdan azabı çekti.
Soğuktan hipotermi geçiren iki kızın karşısında sıcaktan bunalmak ona adice geliyordu.
-Başkanım.
Başını onu çağıran çığarına çevirdi. Genç oğlan eliyle birkaç dosyayı havaya kaldırdığında uzun zamandır bu rütbede olan adam bu işe yeni girmiş çırağının yanına gitti. Anlaşılan işaretlemesi gereken birkaç evrak işi vardı. Şaşırmadı, o beceriksiz bunu tek başına yapamazdı.
Kafasıyla olay yerini inceleyen usta şifacıya selam vererek çırağının yanına gitti.
-Efendim dediğiniz gibi tüm dosyayı doldurdum ama bay Johnson henüz imza yetimin olmadığını söyleyerekten tutanakları sizin imzalamanızı-
Çırağının lafını kesti orta yaşlı adam.
-Neyse ne, uzatma.
Diyerek genç oğlanın elindeki kalemi sertçe kaptı ve dosyanın en altına imzasını attı. Aklı ister istemez birkaç metre ötesinde yatan iki cesetteydi. Temmuzun ortasında çıkan bir fırtınada, gidecek hiçbir yerleri olmadığı için sokağın ortasında kaldırımda ölü bulunan iki adet cesette...
Derin bir iç çekti, evraklarla işi bitince kafasını kaldırdı ki çırağının ona merakla baktığını gördü.
-Ne? Ne var?
Diye sordu. Sarışın oğlan yutkunarak konuştu.
-Efendim sizce onlar....sizce neden yani, bir fikriniz var mı bu konu hakkında?
Usta Seherbaz derin bir iç çekti alnındaki terleri koluyla silerek şapkasını geri başına taktı.
-Bilmiyorum, iki küçük kız neden sokağın ortasında ölüme terk edilir ki?
Morali yine bozulmuştu. Bu gece eve gidip birkaç kadeh viski ile toparlanmaya çalışacaktı, sonra karısı yine tartışma çıkaracaktı ve boşanmakla, boşanıp çocuklarının velayetini üstüne almak ve ona bir daha asla göstermemekle tehdit edecekti.
Bunları düşününce ofladı. Herkesin hayatı zor ve kötüydü ama asıl merak ettiği bu küçük iki yavrunun neler yaşadığıydı. Eh, seherbazlık bürosu olarak bunu öğrenmek onların işiydi ama asıl merak ettiği acaba bu gece ölmeselerdi, bir şekilde, bir yolunu bulup hayatta kalsalardı neler olacağıydı.
Kafasında ister istemez bu iki küçük cadının büyüdüğünü hayal etti. Hogwarts'da mı çalışırlardı? Yoksa bakanlıkta mı? Veya evlenirler mi- hayır hayır, o cadıların evlenmek için doğrulup büyütülmesine çok karşıydı bu yüzden ikisini de kendi ayakları üzerinde durabilen iki güçlü cadı olarak hayal etti.
Fakat bu hayal onun daha da canını yaktı, cansız bedenlerine bakınca. İçinden bir an acaba büyüdüklerinde kötü yola sapsalar bu kadar üzülür müydüm diye düşündü. Belki Gellert Grindelwald çocukken ölse dünya daha güzel olabilirdi diye geçirdi.
Acaba tanrı bu küçük kızların dünya için çok büyük bir tehdit olacağını bildiği için mi önceden onların canını almıştı. Veya belki de onları henüz çok günah işlemeden cennete koyabilmek için canlarını almıştı.
Gelen cisimlenme sesiyle kafasındaki düşünceler hızla uçtu ve hemen emir vermeye üstünün yanına gitti.
-Efendim.
Başıyla selam verip yanına yaklaştı.
-Neler olmuş?
Sordu cadı. Adam boğazını temizleyip tüm saygısı ve ciddiyetiyle konuştu.
-On bir ve on dört yaşında iki cadı, dün geceki fırtınayı sokakta geçirmişler ve sabahı göremeden hipotermiden hayatlarını kaybetmişler.
Kadın gözlerini cesetlere çevirdi, şifacı ekibi şimdi onları siyah bir poşete koyup St. Mungo hastanesine götürmek için son hazırlıkları yapıyordu.
-Ahh zavallı yavrucuklar, anne ve babaları neredeymiş?
Adam hızlıca konuştu.
-Bilmiyoruz efendim.
Yaşlı cadının gözlerinde büyük bir yargılama belirdi ve konuştu sert sesiyle.
-Ne yazık ki bazı ebeveynler sadece çocuk yapmayı biliyor, çocuk bakmayı değil.
Adam son kez iç geçirdi ve katıldı.
-Çok haklısınız efendim.
-Evrakların hepsi hazır mı?
Kadın başıyla ona döndü, orta yaşlı büyücü konuştu.
-Evet efendim tüm evraklar halloldu, şifacı ekibi cesedi kaldırdıkları an bizde bakanlığa dönüp araştırmamızı yapacağız.
Sözü bittiği gibi baş şifacı yanlarına geldi.
-Efendim.
Diyerek baş selamıyla birlikte konuşmak için izin istedi. Yaşlı cadı kendisinden daha genç olan cadıya izin verdi.
-Cesetler paketlendi, hastaneye cisimleyeceğiz.
-Ehh peki öyleyse yapın. Siz de yola çıkın.
Şifacı kadın ve Seherbaz adam emre uymak için hemen yola koyuldu. İkisi de arkalarını dönüp işlerine koyuldu. Adamın beş dakika önce kurduğu tüm o düşünceler ve hayaller hepsi yok olmuş, artık hiçbirini hatırlamıyordu bile.
Onlar işlerini yaparken baş Seherbaz da bakanlığa geri döndü.
O sırada buradan kilometrelerce uzaktaki uçsuz bucaksız bir ormanın ortasına binlerce çeşit gizleme ve saklama büyüleri ile kurulan devasa malikanede Tom Marvolo Riddle -namı diğer Lord Voldemort- en yakın takipçileri ile tüm işlere devam ediyor, gelecek için acımasızca plan kuruyordu. Dün gece ki yağmura ve fırtınaya rağmen hiçbir aksilik çıkmadan malikanesine varmayı başarmıştı.
Dün gece Hogsmeade'den oldukça sinsi ve sessizce, şeytanın bile haberi olmaksızın işini bitirip gelmişti. Bunun verdiği rahatlık ve keyif vardı üzerinde. Bugünü keyifli ve huzurlu geçecekti anlaşılan. Ömrü boyunca hayatındaki en büyük ve en önemli şeyini kaçırdığı bilmeden, hakkındaki en büyük sırrı öğrenemeden hayatına devam etti.
Kim bilir belki bir gün bir olay olurdu ve Lord Voldemort dün gece hayatını büyük bir ölçüde değiştirecek olan şeyi nasıl kaçırdığını öğrenirdi.
SON
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Ve hepinizin beklemediği bir son. Nasıl depresif ve ters köşeli bir son ama hepiniz şok oldunuz ve asla beklemiyordunuz dimi? Sonunda bu kitap bittiği için mutlu ama bazı şeyler içimde ukte kaldığı için üzgün hissediyorum. Ama endişelenmeyin bu hikayeyi tekrar baştan düzenleyeceğim. Düzenlemem bitince hepinizin tekrar okuyup değerlendirmesini isterim. Şimdiden teşekkür ederim <3
Ayrıca sakin olun bu gerçek bir final değil. Sadece öylesine kitabın sonuna eklemek istediğim alternatif bir son bu. Merak etmeyin Limix Lancer ikinci kitabıyla kaldığımız yerden devam edeceğiz. Fakat şunu söyleyeyim kurgu gereği biraz zaman atlaması olacak ikinci kitapta ne kadar büyük bir atlama olacağını ne yazık ki söyleyemem ama Voldemort'un dediği gibi belki aylarca belki de yıllarca...
Her neyse, hepinizi çok seviyorum ikinci kitapta görüşmek üzere kendinize çok iyi bakın, görüşmek üzere.
Ravenclaw Prensesi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Prenses, Limix Lancer
FanfictionLimix hayatı boyunca babasının takdir ettiği bir evlat olmaya kendini adamıştı. Ama elinde olmadan sürekli kendini bir belanın içinde buluyordu, anne tarafının gizemli ve sırlarla dolu soyunu keşfederken sürekli yeni bir şeyle karşılaşıyor ve bununl...