Medya, Limix'in doğum günü için...Hikayeye başlamadan önce şunları söylemek istiyorum. Canım Limix'im, seni o kadar çok seviyorum ki... Bir kurgudan veya hayalden çok daha fazlasısın benim için, zor zamanlarımda hep seni düşünerek destek aldım. Sen benim 13-14 yaşımda kurguladığım mükemmel bir kadındın. Şimdiyse seninle aynı yaştayım ve benim için mükemmel bir arkadaş olduğunu görüyorum. Doğum gününü bu tarihte yapmamın sebebi bana -bu yaşınla- bir arkadaşımı, çok sevdiğim ve arkadaşlıktan daha ileriye gittiğim dostumu anımsatman. Seni kafamda dört sene boyunca kadın olarak kurgulamıştım. Yazmaya başladığımda ise senin hep 17 yaşındaki halini düşünmeye, tahmin etmeye çalıştım.
Bazen kendimden, bazen arkadaşlarımdan, bazen de senden ilham aldım seni yazarken. Bence bu kitabı okuyanlarda çok şanslı çünkü senin gibi mükemmel bir insanla tanıştılar.
İyiki seni tanımışım Limix Lancer,
Bir fırtına kadar sert, mehtap kadar tatlı, güneş kadar sıcak, ay kadar soğuk, karanlık kadar yalnız, ışık kadar parlak insan. İyiki varsın, iyiki seni kurgulamışım. Hayatın ümit, neşe ve huzur dolsun. Zaten sana verilebilecek en güzel hediyeyi verdim lakin bunu çok büyüdüğünde -kafamda ilk kurguladığım haline ulaşınca- öğreneceksin.Ve unutmadan sevgili Limix, evet seni üzüceğim bir daha üzüldüğünde çabuk alış diye, evet canını yakacağım başkası tarafından canın yandığında buna diren diye, evet seni yıkacağım kimse seni yıkmasın diye, evet seni parçalara ayıracağım toparlanıp daha güçlü bir şekilde ayakta durabilmen için...
3 Kasım Pazar 1977
O gün yılın en güzel günüydü. Aslında birçok açıdan oldukça güzel bir gündü; ilk olarak tatildi, hava güzeldi ve öğrenciler istediği kadar geç kalkıp, dışarıya çıkarak dün Hogsmeade'den aldıkları şeyleri birbirlerine gösterebileceklerdi. Hava sanki kasım ayına inat bugün bir başka güzeldi, ilk baharın ve yazın karışımı bir günde bizim Slytherin binasının Prenses'ini birçok güzel şey bekliyordu.
Limix gözlerini açtığında karşısına ilk çıkan manzara açık pencereden içeriyi işgal eden güneş ışığı oldu. Yüzündeki bir tebessümle kalkıp oturdu esnerken kuşların birbiriyle adeta düet yapar gibi ötmeside kulağına ulaştı. Yorganını çekerek yataktan çıktığında Melanie ve Narcissa'nın da yeni uyandığını gördü.
- Günaydın.
Dedi büyük bir neşeyle, aynı şekilde karşılık aldı. Uykulu bir "Günaydın" daha alınca başını çevirdi ve Bellatrix'in de uyandığını gördü. Hızlıca banyoya giderek duşunu aldı. Soğuk su vücuduna değdiğinde ürpermek yerine rahatladı. Banyodan çıkarak, günlük rutin kıyafetlerini giydi ve saçlarını dağınık bir topuz yaparak önlerine iki tutam bıraktı. Aradaşlarıda hazılanınca hep beraber odadan çıktılar.
Limix yan tarafta bir odanın kapısının açıldığını duyduğunda başını o tarafa çevidi, odanın içinden Alex, Rodolphus ve Malden çıkmıştı. Malden hemen Limix'e sarılarak günaydın diledi. Limix gülümseyerek arkadaşlarına karşılık verince hep beraber merdivenlerden inmeye başladılar.
Alex ve Malden bir taraftan şakalaşırken, Narcissa'da onları hafif azarlar bir sesle ikaz ediyordu.
- Birbirinizi itmekten veya merdivenlerden aşşağı atmaya çalışmaktan vazgeçin, düşüceksiniz!
Bellatrix ona kıyasla daha rahattı, umursamaz bir tavırla.
- Bırak şakalaşsınlar Cissy.
Diye kız kardeşine tavsiye verdi, Narcissa endişeli sesiyle konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Prenses, Limix Lancer
FanfictionLimix hayatı boyunca babasının takdir ettiği bir evlat olmaya kendini adamıştı. Ama elinde olmadan sürekli kendini bir belanın içinde buluyordu, anne tarafının gizemli ve sırlarla dolu soyunu keşfederken sürekli yeni bir şeyle karşılaşıyor ve bununl...