8. Bölüm

3.4K 79 78
                                    

Oy verip, yorum yapmayı unutmayın lütfen

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oy verip, yorum yapmayı unutmayın lütfen. 💓

(Sınr 50 oy, 100 yorum. Sınır tamamlandıktan sonra özel, bölümleri gelecek )


Keyifli okumalar diliyorum. 🦋

Hayat, kargaşalar içinde sürüp giden, herkesi bu kargaşayla dolu dünyaya bağlayan hayat.

Ölüm dediğin nedir gülüm? Zor olan yaşamak,yaşatabilmektir. Demişti Adnan Yeşiltaş. Ne kadar da dokunaklı bir söz öyle değil mi? Herkes ölmek, ölümden korkutuğu halde bir an önce bu dünyadan göç etmek ister.

Peki bizler, ölümü dilediğimiz kadar yaşamı diledik mi? Yaşamak için kendimize bir sebep verdik mi? Tüm karamsarlığı üzerimize toplayıp bir tarafa çekilirken, neden o anı güzelleştirmeye çalışmadık.

Üzüldün mü? Üzüntünü, sonradan mutlu olacak şekilde yaşa. O anın senin için, geçmişe dönüp baktığında, kötü bir an olarak kalmasına izin verme.

Bunların hepsi ama hepsi senin elinde. Geçmişi unutmak da, geleceğe yol vermekte...

Neden bir anda bunu söylediğimi merak ettiğiniz değil mi?

Stefan Zweig, beni tüm bu düşüncelere bu adam itti. Daha önce hiçbir kitabını okumadım, okumak istemedim, lakin az önce, edebiyat hocasının Stefan Zweig'ın hayatını anlatmasıyla bir anda kitaplarını okuma istediğiyle yanıp kavruldum.

Intihar ederken, yanına eşini de alan adamı ve intihar mektubunu son satırına 'Ben, her zamanki sabırsızlığımla önden gidiyorum.' yazan yazarı kim merak etmez ki?

Çıkışta, kitapçıya uğramam gerektiğini aklımın bir köşesine not edip, bir ders önce yaşadığım olayı düşünmeye başladım.

40 Dakika önce.

Telaşla, tuvaletin içinde bir durmadan dönüp dolaşırken, işaret parmağımın tırnağını da dişlerimin arasına hapsedip, tırnaklarımı bir kedi misali kemirmeye başladım.

Gelen gidenlerin delici bakışlarına maruz kalsam da, nihayet zil çalabilmişti. Normalde su gibi akan zaman, bana inat bugün durmuş gibiydi. Ya da ben çok telaşa kapıldığım için öyle hissediyorum.

Öğretmenler zili de çaldıktan sonra, daha sakin ve daha normal durduğuma kanaat getirerek tuvaletten çıktım. Sessiz olmaya özen göstererek birkaç adım atmıştım ki, duyduğum ses ile durmak zorunda kaldım.

"Dilan?" Hay Dilan'ınız batsın em mi?

Oğuz'un soru barındıran ses tonuyla arkamı dönüp, yalandan da olsa yüzüme bir gülücük yerleştirdim.

"Efendim, Oğuzcuğum?"

"Ağabeyim gördün mü?" Ay, yoksa bu bizi gördü mü?

Görmemiştir kız, hem görmüş olsa niye sana sorsun ki? Direkt ' Ağabeyim nereye gitti' diye sormaz mıydı?

Sadece Arkadaşız Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin