Dört

1.2K 147 206
                                    

Hellü hellü hellü! Nasılsınız?

Bilinmeyen Numara: Sonunda!

Styles: Sözünü tutma sırası sende.

Bilinmeyen Numara: Pekala.

Bilinmeyen Numara: Beni bu kadar merak etmeniz yüreğime dokundu.

Styles: Asıl meseleye odaklanır mısın?

Bilinmeyen Numara: Sanırım size söyleyebileceğim tek şey...

Bilinmeyen Numara: 1 ay sonra reşit olacağım olabilir.

Styles: Biliyordum.

Styles: Öğrencilerimden birisin.
(Görüldü.)

Styles: Kesinlikle öylesin!

Bunu söylediğim için kızıyordum şimdi kendime. Söyleyecek başka bir şey mi bulamadın? Ahmak!

Bilinmeyen Numara: Sözümü tuttum.

Styles: Aferin akıllı çocuk.

Bilinmeyen Numara: Bana çocuk muamelesi yapma.

Styles: Sen nasıl istersen.

Bu adamın alaycı tavırları sinirimi bozmaya başlamıştı.

Öğrenci: Neler yapabileceğimi bilmiyorsunuz.

Styles bozuntusu: Anlat öyleyse.

Öğrenci: Bunlar hiç hoş şeyler değil.

Öğrenci: Belirtmek isterim.
(Görüldü.)

Öğrenci: Şu an kızardığınıza adım kadar eminim.

Styles bozuntusu: Öğretmeninle düzgün konuşmalısın.

Öğrenci: Benimle düzgün konuşmayan kimseyle düzgün iletişim kurmam.

Styles bozuntusu: Sana ne yapmış olabilirim ki?

Bu heriften nefret etmeme ramak kalmıştı. Derste yaptığı iğneli konuşmaları hala kulağımda çınlıyordu.

Styles bozuntusu: Oh, gitmem gerek. Okulda görüşürüz sevgili öğrencim.

Öğrenci: İşinize gelmedi tabii.
(Görüldü.)

Telefonu kapatıp yanımdaki yumuşak alana fırlattım. Başım ağrımaya başlamıştı.

°•°•°•°•°•°•°•°

Haftasonum tamamen antrenman ve Niall ile TV keyfiyle geçmişti. Bu durumdan asla şikayetçi değildim. Tam tersine hayatımın sonuna kadar bu huzurla yaşabilirdim.

Ama maalesef bu imkansızdı. Bir pazartesi günü, ilk dersim coğrafyayken ve benim gözlerim kan çanağı gibiyken mümkün olamazdı.

"Sana bir soru sordum Tomlinson." uzun saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. Sinirlendiği için kaşlarını çatmıştı. Üzerinde toz pembe bir takım elbise vardı. Tanrım! Bu adam sabahın köründe hazırlanmaya üşenmiyor muydu?

"Dersi dinlemiyordum." deyip yüzsüz gibi sırama oturdum. Kafamı kollarımın arasına gömüp uyumaya çalıştım. Ne Styles'ın yüksek sesi ne de öğrencilerin iğrenç bakışları umurumdaydı.

Neden sadece evde kalıp huzurlu günler geçiremiyordum ki?

O iki ders boyunca uyumaya çalıştım. Uykum olmasına rağmen uyuyamamam sinirlendirmişti beni. Bu kıvırcık adam bana büyü falan yapmış olmasın?

Öğle arası geldiğinde kantine çıkıp kendime yiyecek bir şeyler aldım. Boş masalardan birine oturduğum sırada gözüme Styles ilişti.

Öğretmenlerin toplandığı bir masada bir yandan kahvesini (?) yudumlarken bir yandan yanındaki Bayan Angel'ı dinliyordu.

Bir anda gülümseyip kızarmasıyla yemeğim boğazıma dizildi. Angel ne demiş olabilirdi ki böyle kızarması için?

Yemeğim bitmesine rağmen bir süre daha olduğum yerden Styles'ı izledim. Gamzelerini belirterek gülmesi, kızarması ve Bayan Angel'ın ona bakışları duygu karmaşasına neden olmuştu bende.

Kendime kızıp masadan kalktım. Ne olursa olsun Styles benim öğretmenimdi. Her ne kadar ona sinirli olsam da, ya da o bana takık olsa da, bu tip duygular yanlıştı. Onu güzel bulmamın hiçbir doğru yanı yoktu.

Matematik dersi geldiğinde Bayan Angel kalem eteğiyle kıvırtarak sınıfa girdi. Gömleğinin birkaç düğmesinin açık olması ve az önce yanındaki kişinin coğrafya öğretmenim olması kafamda farklı ve hiç hoş olmayan senaryolar kurdurtmuştu bana.

Saçmalamaya başladığımı fark edip kafamı sıraya koydum. Uyursam kendime gelirdim belki.

"Louis." tam uykuya dalacağım sırada Angel'ın cırtlak sesini duymamla aniden kafamı kaldırdım. Sınıftakiler kıkırdamaya başlayınca gözlerimi onlarda gezdirdim. Sinir bozucu öğrenciler.

"Efendim Bayan Angel." ona sinirliydim. Hem beni güzel uykumdan alıkoyduğu için hem de Styles'la yaşananlar yüzünden.

Tanrım! Her şeye ne kadar çabuk sinirleniyordum ben böyle.

"Uyumaman konusunda defalarca uyardım seni." gözlüğünü düzeltip devam etti. "Çık dışarı."

"Ne-"

"Hemen!" işaret parmağıyla kapıyı gösterdi.

Yumruklarımı sıkıp sıramdan kalktım ve sınıfı terk ettim. Aptal kadın! Uyuyacak başka bir yer bulurum bende.

Adımlarımı merdivenlere yönlendirdim. Kütüphaneye çıkıp oradaki koltuklarda iki ders boyunca uyuyacaktım ve kimsenin beni bu keyiften yoksun bırakmasına izin vermeyecektim.

Kapıda yazan kocaman 'Kütüphane' yazısına kısa bir bakış atıp kolu indirdim. Kitap kokusu anında burnuma hücum etti.

Herkes derste olduğundan burada kimse yoktu. Harika! Uyumak için güzel bir alan seçmiştim.

Tam koltuklara doğru seri adımlarla ilerlerken onun sesini duydum. "Tomlinson?"

Hayır hayır hayır. Neden o Tanrım? Neden?

"Efendim Bay Styles." dişlerimin arasından konuştum kıvırcık saçlı adama bakarken. Toz pembe rengindeki ceketini çıkarmış , sandalyesinin arkasına asmıştı. Saçlarını arkadan gevşekçe topuz yapmıştı. Önünde bulunan kitaplara bakılacak olursa uzun bir süre burada durmayı planlıyordu.

"Neden derste değilsin?"

"Bu sizi ilgilendirmez." deyip koltuklardan birine bıraktım kendimi. Bu yeşil koltukları seviyordum, yumuşacıklardı.

"Bir öğretmenin olarak bu beni ilgilendirir." göz devirdim. Oturduğu sandalyeden geriye doğru dönmüş, delici yeşilleriyle bakıyordu bana.

"Bayan Angel kovdu." dedim daha fazla üzerime gelmemesini dileyerek. Şu an tek yapmak istediğim uyumaktı.

"Çok fazla uyuyorsun."

Kafamı yumuşak yastığa bırakırken kaşlarımı çattım. "Şimdi de uykuma mı karışacaksınız?"

İç çekip önüne döndü. Sonunda!

Göz kapaklarım kapanırken saat ya da dersler umurumda değildi. Tek istediğim uyandığımda uykumu almış olmamdı.

Equatorial Line | LS Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin