Sekiz

1.2K 157 165
                                    

Medya: Dertliyiz anam

Kapı açıldığında karşımda battaniyeye sarılmış, kıvırcık saçları dağılmış, burnu ve gözleri kıpkırmızı olmuş bir Harry belirdi. Vücudumu endişe kaplarken hızla öne atıldım. "Harry, iyi misin?" sesim epey yüksek çıkmıştı.

Burnunu çekip yorgunca gülümsedi. "Gribe yakalandım. İçeri gelsene." kapıyı biraz daha araladığında birkaç saniye girip girmemek arasında kaldım.

Nihayet girmeye karar verdiğimde dağılmış adama bir kez daha baktım. "Neden okula haber vermedin? Seni göremeyince endişelendim." aslına bakılırsa son cümleyi söylememem gerekiyordu. Ama artık dönüşü yok gibi duruyordu. 

Odasına çıkarken onu takip ettim. "O kadar halsizim ki sana kapıyı zar zor açabildim." gerçekten çok bitkin duruyordu.

Odasına girdiğimde beni çalışma odasındaki gibi canlı mobilyalar karşıladı. Çoğu yer toz pembe ve açık maviyle döşeliydi. Duvar beyazdı ve üzerinde sarı çizgiler vardı. Beyaz yorganının altına girerken çantamı bir köşeye bıraktım. 

"Ateşine bakayım." saçları yastığa saçılmış olan adama doğru eğildim. Elimle alnına baktığımda gözlerim büyüdü. "Yanıyorsun sen!" 

"Louis sakin ol."

"Ateş ölçerin var mı?" etrafta koşuşturmaya başladım.

"Louis..."

"Ateş ölçe-"

"Louis!" hastalıktan dolayı boğuklaşmış olan sesi sertleştiğinde olduğum yerde kalakaldım.

"Sakin ol. Ateş ölçer orta çekmecede."

Biraz utanarak kafamı salladım. Yersiz telaş yaptığımın farkındaydım, fakat elimde değildi.

Ateş ölçeri bulduktan sonra hasta adamın ağzına sıkıştırdım. Alet ateşini ölçerken sirkeli su yapıp temiz bir bez buldum. Bezi ıslatıp alnına koyarken aleti alıp üzerindeki rakamlara baktım. 38.5

Kaşlarımı çattım. "Eğer yaptıklarım işe yaramazsa hastaneye gitmeliyiz." kafasını olumsuz anlamda salladı. "Bunu yapmak zorunda değilsin ben..." sözü derin bir öksürükle yarıda kaldı.

"Lütfen sana bakmama izin ver, çok hastasın." bu benim sesim miydi? Ben, Louis Tomlinson birine bakmak için yalvarıyor muydum? Bana neler oldu böyle?

Gözlerini kapatıp yorganına iyice sarıldığında bunu bir kabul olarak algıladım. "Sen dinlenmeye devam et, geleceğim." deyip saçlarını geriye doğru okşadım. Keşke yatmadan önce toplasaydım.

Aşağı, mutfağa geçip dolapları karıştırmaya başladım. Güzel bir tavuk çorbası ona enerji verirdi. Yaklaşık bir saate çorba hazır olduğunda Harry'nin alnındaki bezi altı ya da yedi kez değiştirmiştim. 

Tepsiye koca bir bardak su, badem ve ceviz, tavuk çorbası ve bir adet de yeşil elma koydum. Annem ben hasta olduğumda genellikle bunları yedirirdi. Zorla da olsa hepsini yerdim çünkü iyileşmemde çok yardımcı oluyorlardı.

Odasının kapısını tıklatıp içeri girdim. Tepsiyi komodinin üzerine bıraktıktan sonra yatağın boş kısmına oturdum. Bezi elime alıp alnına baktım. Biraz daha iyi gibi görünüyordu.

"Louis." etrafı kırmızılaşmış gözlerini yavaşça açtı. 

"Yemek getirdim." tepsiyi kucağıma almadan önce hasta adamı oturur pozisyonda yatak başlığına yasladım. 

"Hiç yiyesim yok." ağzına bir kaşık tavuk çorbası uzattığımda yüzünü ekşitti. Zorla da olsa çorbayı ağzına tıktım.  "Bunların hepsini yersen ve bol bol dinlenirsen iyileşirsin. Yoksa hastaneye gitmemiz gerekecek."

Hastane lafını duyunca kafasını salladı. Bir kaşık daha uzatırken sordum. "Boğazların ağrıyor mu?"  çorbayı yuttu. "Fazla değil."

Çorbayı bitirdiğinde kâseyi alıp tepsiyi kucağına bıraktım. "Sen bunları bitirmeye çalış, birine telefon etmem gerek."

Aşağı indiğimde kâseyi tezgâha bıraktım. Cebimdeki telefonu elime alıp 'Annem <3' yazan yere tıkladım. İkinci çalışta açtı.

"Merhaba anne!" her akşam konuşmamıza rağmen onu özlemiştim.

"Merhaba tatlım. Nasılsın?"

"İyiyim. Aslında sana sormam gereken bir şey var."

"Seni dinliyorum." sesi telaşlıydı.

"Biri grip olduğunda ona nasıl yardım edersin?" tezgâha yaslandım.

"Niall mı hasta?" tabii ki de aklına ilk Niall gelecekti. Ondan başka yakınım yoktu neticede.

"Hayır aslında..." duraksadım. Söylesem nasıl tepki verirdi? "Öğretmenim hasta."

"Benim iyi yürekli oğlum." dediğinde kocaman gülümsedim. Annemi çok seviyorum.

"Öncelikle güzel bir sebze çorbası ya da tavuk çorbasıyla başlayabilirsin."

"Bunu zaten yaptım." dedim boş kâseye bakarak.

"Güzel. Ardından ona iyi gelecek meyve ya da enerji verecek kuruyemişler yedirebilirsin."

"Bu da tamam." umarım tepsidekileri yemişsindir  Harry.

"O zaman geriye bir tek bitki veya beyaz çay kalıyor. Ayrıca ateşi varsa alnına bez koymalısın."

"Tamam anneciğim, çok teşekkür ederim."

"Bir de, ertesi gün hâlâ rahatsızsa hastaneye götürülmesi gerekebilir." annem görmese de kafamı salladım.

Telefonu kapattıktan sonra tekrar dolapları karıştırmaya başladım. Ne beyaz çay ne de bitki çayı bulabilmiştim. Harry'den habersiz evden çıkıp bir paket bitki çayıyla geri döndüm.

Elimdeki fincanla yukarı çıktığımda Harry'i daha canlı görmek beni mutlu etmişti. "Son olarak..." eline fincanı bıraktım. Tepsideki her şeyi bitirmişti.

"Nasıl hissediyorsun?" sıcak çaydan bir yudum aldı. "Hafif bir baş ağrım var ama çok daha iyiyim." eğilip alnına baktım. "Ateşin düşmüş."

Ayak ucuna oturmadan önce izin aldım. "Bugün keşke seni izleyebilseydim." dedi burnunu çekmeden önce.

Gülümsedim. "Sorun değil, daha dönemin bitmesine üç hafta var."  kafasını sallayıp gülümsedi. "Sahi sen tam dönem biterken reşit olacaktın." bunu hatırlaması karın bölgemde hareketlenmeye neden olmuştu. Bu tanıdık his beni korkutuyordu.

"Bakıyorum da unutmamışsın." dedim şakaya vurarak. Ortamın ciddileşmesini istemiyordum.

"Nasıl unutabilirim ki? Bana kendin hakkında verdiğin tek bilgiydi." kıkırdadım. "O tek bilgiyle beni nasıl buldun hâlâ anlayamıyorum." gerçekten ben olduğumu nasıl anlamıştı?

"Öğrenci olduğunu öğrendikten sonra daha dikkatli baktım. Bana tek karşı çıkan, asi öğrenci sendin."

"İyi de belki ben değildim. Nasıl emin olabildin?"

"Zaten emin olabilmek için telefonuna baktım ya. Ayrıca hislerim kuvvetlidir." göz kırptığında kafamı eğdim.

"Peki sen neden bana yazdın? Yani ne garezin vardı bana?" boşalmış fincanı komodine koyup saç lastiğini aldı.

"Eğlenmek istedim diyebiliriz." Saçlarını topuz yapan adamdan gözlerimi alamıyordum. O fazla güzeldi.

"Yaramaz bir öğrencisin." deyip kıkırdadı. Gamzelerine dokunmak istmemem normal miydi?

"Sanırım öyleyim."  deyip ayaklandım. "Daha iyi hissettiğine göre gitsem iyi olacak." çantama doğru yürüyecektim ki bileğimden yakalandım.

"Gitmesen..." yanakları gene o şeyi yapıyorlardı. "Hastayken yalnız kalmak istemiyorum." o, gözlerini kaçırmış bir şekilde utanırken ben, ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Şaşırdığım açıkça belli oluyordu.

Bileğimi beni tutan büyük elden kurtardım. "En iyisi ev arkadaşımı arayıp bu gece gelmeyeceğimi haber vereyim."

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın! Yorumları okumak çok keyifli oluyor. 🐥

Equatorial Line | LS Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin