Felsefe soruları çözdüm az önce. Bence bunların türkçedeki paragraflardan bir farkı yok ama neyse.
Medya: Bu shopa tapıyorum sanırım.
Okullar açılalı bir hafta gibi bir zaman oldu. Her şey önceki gibi normal ilerliyordu. Sadece bu sıralar fark ettim ki Harry'i daha sık görmek istiyordum. İkinci gün onu yangın merdivenlerine çağırmış, yakalanma riskini falan unutup dudakları şişene kadar öpmüştüm. Bu konu hakkında konuşmasak bile şu anda da aynı şekilde hissediyordum.
Geçtiğimiz tatil hayatımın en güzel günlerini yaşadım. Harry ile geçirdiğim bütün zamanlar inanılmaz güzel elbette, ama bunlar başkaydı.
Bizi hiç kimsenin tanımadığı bir yerde, istediğimiz gibi dolanabiliyorduk. Ne dedikodu kaygısı vardı ne de kınama bakışları.
Sabahları yatağıma getirdiği iştah açıcı kahvaltılardan tutun gün içinde el ele gezdiğimiz her sokağa kadar her şey muazzamdı. Neredeyse her gece birbirimizin olmuştuk.
"Louis?" beni omuzu ile dürten esmer arkadaşıma baktım. 'Efendim.' dercesine kafamı salladım. "Sanırım onu görmeye gideceğim." ilk başta kimden bahsettiğini anlamadım. Sonradan jeton düştü tabii.
"Hasretini gidereceksin, bu güzel. Ama sadece görecek misin gerçekten?" onun da benim gibi olduğu gerçeği Zayn'e biraz daha ısınmama neden oluyordu.
"Bilmiyorum. Belki gider selam veririm, ama kesinlikle gitmem gerek. Artık dayanamıyorum." kafamı olumlu anlamda salladım. Son dersteydik, bu da demek oluyor ki zil çalar çalmaz Zayn beni beklemeden, neredeyse uçarcasına, okuldan çıkacak. Umarım sevdiğine kavuşur.
Nihayet bayan Angel'ın matematik dersi bittiğinde tam da tahmin ettiğim gibi Zayn bana kısaca veda edip ortadan kayboldu. Ben de eşyalarımı toparladıktan sonra sıramdan ayrılmayarak biraz telefonumu kurcalamaya karar verdim.
Beş dakika sonra buluşalım. H.
Ekrana bakarak sırıttım. Karnımdaki kelebekler gene coşmuşlardı.
"Hey Louis." Matt'ın ses tonu kulağıma doluştu. Kafamı kaldırarak gözlerine baktım. "Geçen sefer öpücüğümüz yarım kalmıştı, hatırlıyor musun?"
Bu salak çocuktan bıktım usandım artık. Taa ne zamanın hesabını yapıyordu kafasında. "Bak Matt ben-" tam ona açıklama yapacaktım ki sınıfın kapısından giren kişi laflarımı unutmamı sağladı.
Ian... Üst sınıflardan beraber olduğum kişi.
"Selam Louis." ön sırama geçip oturdu. Matt'e baktığımda durumu hiç garipsememişti. Kesinlikle bir olup beni köşeye sıkıştırmaya çalışıyorlardı.
"Ne istiyorsunuz?" nefret kusan bakışlarımı iki yavşakta da dolandırdım. "Sinirli olduğun zamanlarda ne kadar ateşli olduğunu biliyor musun?" Ian uzanarak parmaklarını elmacık kemiklerimde gezdirmeye başladı. "Sert yüz hatların..." geri çekldim.
Ian bu hareketime bozulmuş olacak ki kendine çeki düzen verip ciddileşti. "Pekala..." Matt'e kısa bir bakış attı. "Sevgili dostum Matt ile düşündük de..." sırıttığında ağzına yumruğumu geçirmek istedim. "Üçlü yapmak ister misin?" istemim dışı hafifçe ağzım açıldı. Bu salaklar neyden bahsediyordu böyle?
"Siktir git." tekrardan bana yönelen parmakları sertçe elimle ittirdim. "Git elini becer." diye de ekledim sinirle.
Kalkıp gitmek istiyordum ama Matt yüzünden sıradan kalkamıyordum. "Kibarca soruyorum." dişlerini sıkarak konuştu Ian. Tanrım! Ben bu pislikle neden ve nasıl yattım ki?
"O inlemelerini duymak istiyorum." Matt bir anda üzerime gelmeye başladı. Ian da sırayı aralayarak bana doğru geldi.
Hayır hayır hayır Harry... Özür dilerim. Özür dilerim...
"Neler oluyor burada?" Matt tam dudaklarımızı birleştirecekti ki Harry'nin o kalın aksanı sınıfta eko yaptı.
Anında geri çekilen Ian ve Matt'e baktım. Bok suratlılar.
İkisi de sınıfı apar topar terk etti. Tam sınıftan çıkarken Ian'ın suratında tarif edecemeyeceğim bir ifade yakaladım. Sanki 'Bu iş burada bitmedi.' der gibiydi.
"İyi misin?" Harry endişeli bir şekilde yanıma geldi ve oturdu. Gene takım elbise giyiyordu.
Sırada kayarak kollarımı iri adama doladım. Onun yumuşak kokusu ciğerlerime dolarken ağlamak istedim.
"Tamam, sorun yok." büyük elleriyle saçlarımı okşadı. "Gittiler Louis, ben buradayım." beni geriye çekerek gözlerime eğildi. "Buradayım." dolu dolu olmuş gözlerimle yeşillere baktım ve kafamı salladım.
"O ikisini okuldan attıracağım." dudaklarıma öpücük bıraktı. Şokla gözlerine baktım. "Harry..." yakalanmaktan ölesiye korkan adam şimdi beni sakinleştirmek için her şeyi göze alıyordu.
Sana daha ne kadar âşık olabilirim Harry Styles?
"Şşş, sadece rahatla. Onlar sana bir şey yapamazlar."
Orada biraz daha sarmaş dolaş kaldıktan sonra beni arabasıyla evine bıraktı. Yol boyu her fırsatta ya boynumu ya da dudaklarımı öpüp durmuştu. Olanlardan etkilenmemi istemiyordu.
Eve varınca Niall'ı buz dolabını karıştırırken yakaladım. Kapı pervazına yaslandım. "Ne yapıyorsun şikemperver?" yerinden sıçrayarak arkasına döndü. "Beni korkuttun." gülümsedim. Çantamı bırakarak mutfak masasına oturdum.
"Süt kalmamış, noddle kalmamış, kahve kalmamış..." diye sıralamaya başlayınca suratına baktım. Alt dudağını büzmüş somurtuyordu.
"Merak etme Niiii." sonunu uzatarak aklımca şirinlik yapmaya çalıştım. "Akşam gider alışveriş yaparız." anında suratına kocaman bir gülümseme yayıldı.
"Doğru adamla takılıyorum." dedikten sonra yanağımdan bir makas alıp salona geçti.
Gülümsemeye devam ederken cebimden telefonumu çıkardım.
Yaşanan kötü hadiseyi, sanırım Harry'den dolayı, neredeyse atlatabilmiştim. Gerçekten insanın yanında ona destek olan biri olunca hayat daha çekilir ve kolay oluyor.
Bir anda ekranıma düşen bildirim paneline tıkladım. Bilinmeyen numaradan bir fotoğraf...
Fotoğrafı görür görmez sandalyemden hızla kalktım. Sandelye yeri boylarken yüreğimi büyük bir korku sardı.
Niall sorular sorarak yanıma gelirken ben sadece fotoğrafa odaklanmıştım.
Ben ve Harry sırada, sarmaş dolaş bir şekilde birbirimizi öpüyorduk.
Hellüüü. Bölüm değerlendirmesi. <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Equatorial Line | LS
FanfictionHarry Styles, bir coğrafya öğretmeni. Louis Tomlinson ise eğlenmek isteyen yaramaz bir öğrenci. Toplinson 🛐