"Merhaba Bay Styles." üzerinde bol, beyaz tişört olan kıvırcık adama baktım. Kapıyı biraz daha açıp beni içeriye aldı. "Merhaba."
"Bana okul dışındayken Harry diyebilirsin." salona doğru adımlarken kafamı salladım. "O zaman siz de Louis demelisiniz."
Evi epey büyüğe benziyordu. Salonda uzun camların önünde iki tane sallanan sandalye, karşısında televizyon ünitesi, sandalyelerin çaprazında bir langırt masası ve ortada koltuklar ve orta masa vardı.
"Burada mı çalışmak istersin yoksa çalışma odama gidelim mi?" ellerini beline koyduğunda gözüme fazla mükemmel göründü.
"Fark etmez." dedim. Sonuçta ev sahibi o idi.
Merdivenlere yürümeye başladığında onu takip ettim. Çalışma odasına girdiğimde şaşırdığım söylenebilir. Pembe duvarlar, beyaz ve sarı mobilyalar... fazla canlı duruyorlardı.
Benim için masasına bir sandalye çekti. "Buraya oturabilirsin." gösterdiği yere oturdum. Dolaplardan birini karıştırdıktan sonra elindeki dosyalarla yanıma geldi.
"Teşekkür ederim." dedim. Sonuçta kimse kimseye çıkarı dışında yardım etmiyordu bu devirde. Dosyaları karıştırmayı bırakıp bana baktı. "Dünden beri her fırsatta teşekkür ediyorsun. Önemli olmadığını ve benim için bir zevk olduğunu altını çizerek bir kez daha söylüyorum."
Kafamı salladım. Ona karşı farklı davranıyordum. Asi, sinirli, huysuz Louis gitmiş de yerine itaatkar, cömert, nazik Louis gelmiş gibiydi.
Yaklaşık bir saat boyunca bana dil ve ülke hakkında bilgiler verdi. Ufak da bir giriş yaptı.
Kollarını açıp esnerken de fazla sevimli görünüyordu. "Bir şeyler içer misin?"
"İyi olur." susadığım için teklifi geri çevirmedim. Stres yaptığımda vücudumdaki su oranı düşüyordu sanırım.
Aslında stres yapılacak pek bir şey yoktu. Fakat karşınızdaki kişi Harry Edward Styles ise varlığı bile sizi geriyordu.
Yaklaşık on dakika sonra iki limonata bardağı ile döndü. Teşekkür ettikten sonra tek seferde koca bardağı yarıladım.
"Yavaş iç boğulacaksın." önümdeki adam gülerek bana bakınca utanmıştım. "Üzgünüm." dedim bir şey demediğimi fark edince.
"Biraz muhabbet etmeye ne dersin? Bugünlük bu kadar yeterli olacaktır." kafamı salladım. Onu merak ediyordum, umarım bana kendisinden bahseder.
"Neden İspoanyolca öğrenmek istedin?" içeceğinden bir yudum alırken göz odağını bozmadı.
Bu soruya verebileceğim net bir cevabım yoktu. Sadece o biliyordu ve bana da öğretmesini istemiştim. Bu yüzden ileriye odaklı konuştum. "Üniversitede işime yarayabilir, belki de yurtdışında okurum."
Anladığını belirten sesler çıkardı. "Ne okumayı planlıyorsun?" beni merak mı ediyordu?
"Futbolcu olmak istiyorum." futbol küçüklüğümden beri en değer verdiğim şeylerden biri olmuştu.
"Bu yüzden spor okuluna geldin." kafamı salladım.
"Yarın genellikle beden derslerim var." sadece bir matematik dersinden sonra tamamen topla beraber olacaktım. Bu düşünce içimi kıpır kıpır etmeye yetmişti.
"Bir ara seni izlemek isterim." saçını kulağının arkasına sıkıştırdı. Biraz geri çekilip gözlerini kaçırdı. Kızarıyor muydu?
"Oh."dedim kızarmış yanaklardan gözlerimi alamayarak. Kızaracak bir şey de yaşamamıştık oysa. "Yarın boş dersiniz varsa tribünlere gelebilirsiniz."
Kafasını salladı, içeceğinden bir yudum aldı ve dudaklarını yaladı. Yanakları hâlâ kızarıktı ve ben bunun sebebini bulamamıştım.
Uzun bir sessizliğin ardından sorumu yönelttim. "İspanya'ya hiç gittiniz mi?"
Yanakları kızarıklığını kaybetmeye başlamıştı. "Birkaç aylığına tatile gittim." gözlerini gözlerime dikmeyi başardığında rahatladım. Bu adam neden benden çekinmeye başlamıştı bir anda?
"Harika! Belki ben de ileride tatil planlarımı oraya göre ayarlarım." bir dili öğrenmek, o ülkenin kültürünü de öğrenmek demekti aynı zamanda. Eğer İspanya'yı ve insanlarını seversem bunu kesinlikle yapacaktım.
"Kesinlikle yapmalısın. Özellikle arkadaşlarınla ya da sevgilinle gittiğinde bambaşka oluyor." gözleri parlıyordu ancak benim aklım sevgilisi olup olmadığına takılmıştı.
"Sevgiliniz mi var?" tebrikler Louis Tomlinson. Yılın en salak insanı ödülüne layık görüldünüz. Neden şu pis ağzımı kapatamıyordum ki sadece.
Önümdeki adam önce tekrardan kızarmaya başladı, ki bu kızarmalarına bir anlam yükleyemiyordum. Ardından kafasını başka yöne çevirip sorumu yanıtladı. "Hayır, sadece olursa gidebilirsin demek istemiştim. Benimle bir alakası yok."
Kendi ahmaklığımı daha fazla belli etmemek adına sadece kafamı salladım.
Bundan sonraki yarım saat boyunca İspanya'nın tatil yerleri, eğitim sistemi ve ekonomisi hakkında konuştuk. Verimli bir konuşma olmuştu.
Saatin epey geç olduğunu anladığımda ayaklandım. Eşyalarımı hızla toplamaya başladım, zaten pek bir şeyim yoktu.
"Gitsem iyi olacak, ev arkadaşım merak eder." yalan. Niall şu an yemekleriyle öyle bir aşk yaşıyordur ki büyük ihtimalle hastaneye kaldırılsam ertesi gün duyardı.
Kapıya gelip ayakkabılarımı giydim. Son kez uzun saçlı, mükemmel adama baktım. "Her şey için teşekkürler."
"Yarın okuldan sonra tekrar gel." kapı pervazına yaslanmış, ellerini şortunun ceplerine sokmuştu.
Önümdeki taşı son anda fark ettim. "Görüşürüz Harry." el salladım. Kendimi ilkokul çocukları gibi hissediyorum.
"Görüşürüz Louis."
°•°•°•°•°•°•°•°•°•°
Ertesi gün bütün gün Harry'nin gelip beni izlemesini beklemiştim. Hatta arada tribünleri baştan sona gözlerimle tarıyor, uzun saçlı güzel adımı görmeyi diliyordum.
Çıkış zili çaldığında çoktan duşumu almış, günlük kıyafetlerini giymiştim. Ne kadar yorgun olsam da Harry'i aramaya karar verdim.
Herkes merdivenlerden hızla inerken ben, zorlanarak yukarıya çıkmaya çalıştım. Amacıma ulaşınca da rahat bir nefes verdim.
Harry Styles yazan ofisin önüne gelip kapıyı tıklatım. Ses gelmeyimce kolu indirdim ancak kilitliydi.
B planı olarak aklımda olan Bayan Angel'ın ofisine adımladım. Onu görmek şu an istediğim en son şey bile değildi. Ama Harry hakkında bir bilgisi olabilirdi.
Kapıyı tıklattım. İçeriden "Girin." komutu gelince de kolu indirip içeri girdim. "İyi günler Bayan Angel."
Masasında oturmuş kırmızı ojesini sürüyordu. Beni görünce suratı asılır gibi oldu. "Sanada." iç çektim. Bu kadının benimle derdi neydi?
Bir an önce konuya girdim. "Bay Styles'ı gördünüz mü acaba?" kafasını kaldırıp beni boydan boya süzdü. O kinci bakışlarından hiç hoşlanmıyordum.
"Hayır. Bugün okula gelmedi." şaşırmıştım. Bana dersinin olmadığını söylememişti.
Bayan Angel'a teşekkür babında bir şeyler mırıldandım. Ardından koşturarak okuldan çıktım. Onu görmem gerekiyordu. Başına bir şey mi gelmişti?
Kapısına vardığımda yol boyunca koşturmuş olduğumdan dolayı terlemiştim. Alnımdaki teri sildikten sonra kapıyı hızla tıklattım. Umarım iyisindir Harry.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Equatorial Line | LS
FanfictionHarry Styles, bir coğrafya öğretmeni. Louis Tomlinson ise eğlenmek isteyen yaramaz bir öğrenci. Toplinson 🛐