Yirmi Üç

718 128 146
                                    

Medya: Shop diyenleri engelliyorum 🥊🚫.
ÖSLCÖSŞCŞSŞCLSC Şaka bir yana gerçek olduğunu düşünmek bile çok güzel.

Oy sınırlaması +55
Yorum sınırlaması +100

"Gerçekten Harry..." ağzımdaki sandviç etrafa saçılınca sustum.

"Lou, ağzındakini bitirip öyle konuşur musun? Etrafı kirletiyorsun." Harry tezgâha yaslanmış, üzerindeki toz pembe mutfak önlüğü ile muazzam görünüyordu. Tepede topladığı kıvırcık saçları çok sevimliydi.

Ağzımdakini yuttuktan sonra yarım kalan cümlemi tamamladım. "Gerçekten, elin çok lezzetli. Harika yemekler yapıyorsun." bir dilim daha almak için uzandığımda elimin üzerine ufak bir şaplak yedim. "Masayı hazırladıktan sonra yersin." önündeki tahtaya döndü ve domatesleri doğramaya devam etti. "Ayrıca alt tarafı bir sandviç yaptım."

Benden uzun olan adama sokulup, parmak uçlarıma çıktım ve yanağına bir öpücük kondurdum. Geri çekilirken kızaran yanakları gözümden kaçmadı. Ayrıca gülümsediği için gamzeleri de belirginleşti.

Dayanamayıp bu sefer yanağındaki çukurun üzerine öpücük kondurdum. "Aslında yemek yerine seni yemeyi tercih ederim." daha fazla kızarınca kafasını eğdi.

"Beni utandırıyorsun." bir yandan doğramış olduğu domatesleri tabağa dizmekle meşguldü. "Ciddiyim. Neden masaya geçmek yerine odaya geçmiyoruz?" tek kaşımı kaldırdım.

"Çok konuşuyorsun." dedi yanakları kızarık olan adam elime tabağı tutuştururken.

"Ama sonra odaya da geçeriz değil mi?" masaya tabağı güzel bir şekilde koyarken sordum. "Sana ne zaman hayır dedim ki?..." dedi önlüğünü çıkartırken.

Aslında planım o pembe önlük varken üzerinde olamaktı ama-

"Lou!" bakışlarımı kaşlarını çatmış adamın suratına çıkardım. "Efendim Harold."

"Neden beni dinlemiyorsun?"

"Üzgünüm sadece bir şey düş-" eğilerek dudağıma bir öpücük kondurdu. "Dün geceyi mi?" kızarmasına rağmen bana bunu hatırlatması hoşuma gitti.

"Belki?" sandalyelere karşılıklı oturduk. "Söz veriyorum yemekten sonra istediğini yaparız. Ama yemeğini düzgün yemen gerekiyor."

"Pekâla" dedim zaten bu şartı koymasa da saldıracağım nefis sandviçi elime alarak.

"Afiyet olsun." alt dudağını ısırıp o da sandviçe uzandı.

Ağzım doluyken konuştum. "Afiyet olsun Harry."

"Harry..."

"Tanrım! Uyandı! Şükürler olsun." kulağıma yüksek bir kadın sesi doldu. Yüzümü buruşturarak gözlerimi açtım.

"Louis, tatlım. Nasıl hissediyorsun?" yüzüme doğru eğilmiş, bana endişe ve mutlulukla bakan kadına aval aval baktım. Bu sırada odaya bir hemşire ve beyaz önlüklü iki doktor girdi.

Beni muayne ettikten sonra kadının sorduğu soruyu onlar da sordu. "Nasıl hissediyorsunuz Bay Tomlinson?" odadaki herkesi inceledim. Gözlerinin altı morarmış bir kadın, iki doktor ve bir hemşire.

Ve o, Harry.

Uzun, kıvırcık saçları, bordo, bol gömleği, dar paça siyah pantolonu ve siyah botları...

"Harry?" adı ağzımdan soru sorar gibi çıkmıştı. Bir hışımla bana yaklaştı. "Efendim Louis."

"Bu kadın kim?" dedim sol tarafımda bana bakan kadını göstererek. Harry'nin gözleri büyüdü. Ne diyeceğini bilemiyor gibiydi.

"Louis, tatlım benim. Annen." kadının gözleri dolunca yüreğim burkuldu. Onun ağlamasını istemiyorum.

"Üzgünüm, hatırlamıyorum." kadının gözünden bir damla yaş düşünce serumlu elimi uzatıp yanaklarını sildim. "Lütfen ağlamayın."

Doktorlar ve hemşire durumumu kendi aralarında tartışmaya başladılar. Sağ tarafımdaki  Harry ise elimi tutup gözlerimin içine baktı. "Beni hatırlıyor musun?"

Kafamı aşağı yukarı salladım. "Evet, seni gördüm. Sandviç yapıyorduk ve bir şeylerden bahsediyorduk." Edepsiz muhabbetimiz aklıma doluşunca kaşlarımı çatarak uzun saçlı adama baktım. "Sen...sevgilimsin değil mi?" sol tarafımdaki kadın daha şiddetli ağlamaya başlarken Harry suratıma hayretle bakıyordu.

"Bay Tomlinson. Bu beyefendiden başka birini hatırlıyor musunuz?" kaşlarımı çattım ve hafızamı zorladım. Ama hiçbir şey hatırlamıyordum. "Hayır, sadece o." dedim elime sarılı olan eli sıkarken.

"Bayan Tomlinson." dedi doktorlardan biri annem olduğunu söyleyen kadına dönerek. "Bay Tomlinson büyük ihtimalle geçici hafıza kaybı yaşıyor. Onu buraya getiren beyefendi kafasını çarptığını söylemişti." elindeki dosyaya bir bakış attıktan sonra devam etti. "Zaman geçtikçe anıları yerine gelecektir. Merak etmeyin." bunu demesiyle kadın gözyaşlarının arasında gülümsedi. "Teşekkürler."

Doktorlar odadan çıktıktan sonra hâlâ hıçkıran kadın elime sarıldı. "Louis, bir tanecik oğlum. Beni gerçekten hatırlamıyor musun?" onun bu hâli sol tarafıma bir acının girmesine neden oldu. "Üzgünüm..."

Kadın bir süre ağladıktan sonra ayağa kalktı. "Ben lavaboya kadar gideceğim." Harry kafasını salladı.

Kadın çıktıktan sonra Harry yataktaki boş yere oturarak hâlâ bırakmadığı elimi sıktı. "Lou..." gülümsedim. Onun bana bakan yeşil gözleri aynı o zamanki gibi harikaydı. "Bana böyle seslenmeni seviyorum." dedim kendime engel olamayarak.

Yanakları kızardı. "Biliyorum." dedikten sonra devam etti. "Gerçekten kimseyi hatırlamıyor musun? Zayn, Niall, kız kardeşlerin, annen..."

Kafamı eğdim ve kaşlarım çatık bir vaziyette adı sayılan kişileri düşündüm. Ama hayır. "Sadece sen."

Derince nefes verdi, üzüldüğünü anladım. "Neden üzülüyorsun, seni hatırlıyorum." diğer elimi yanağına koydum.

"Neden sadece ben?" dediğinde yüzüne hayretle baktım. "Annen çok üzgün." ağlayan ve perişan olmuş olan kadın gözlerimin önüne geldi. "O üzüldükçe canım acıyor ama hatırlamıyorum Harry, üzgünüm." dolan mavilerimle yeşillere baktım.

"Sorun değil, zamanla hatırlayacaksın. Doktor öyle söyledi." kolunu hızla vücuduma sardı. Yüreğim hem acıyla hem de sevgiyle atıyordu şimdi.

Ben de ona sarılmak için hamle yaptığımda alt tarafta hissettiğim acı çığlık atmama neden oldu. "Louis! Ne oldu?" Harry korkuyla suratıma baktı.

Vücudumun aşağı tarafına baktığımda iki bacağımın da alçıda olduğunı gördüm. "Bacaklarım..."

"Biri çatlamış, diğeri de kırılmış." dedi Harry acıyı benden almak ister gibi saçlarımı okşarken.

"Peki tam olarak ne olmuştu?"

"Okula giderken araba çarpmış." kafama büyük bir ağrı girdi ve o an hayal meyal zihnime doluştu. "Peki bana çarpan kişi?"

"Karakoldaydı. Ama para cezası ile yırttı." kaşlarım çatıldı. Ben ve çevremdekiler burada acı çekerken o hayatına devam ediyordu.

"Kaç gündür uyuyorum?"

"Dört gündür."

"Ne?" kafamı kaldırıp uzun saçlı adamın gözlerine baktım. "Kafanı kötü vurmuşsun." dedi belimi sıvazlarken.

İyice göğsüne sokuldum sevdiğim adamın. "Harry..." burnumu gömleğine sürttüm. "Efendim Lou." göz kapaklarımı zar zor açık tutabildiğimi o an fark ettim.

"Uykum var. Benimle uyur musun?"

Equatorial Line | LS Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin