Hyunjin'in fotoğraflarına baktığım telefonumu yatağın ucuna fırlatarak ayağa kalktım. Komodin'in üzerinde duran sürahiyi alıp küçük cam bardağı suyla doldurdum ve kafama diktim.
Kafam o kadar karışıktı ki hiçbir şey yapmak istemiyordum ne işe gitmek istiyordum ne dışarı çıkmak ne uyumak hiçbir şey...
Kafamdaki sorulara nasıl yanıt vereceğim onu da bilmiyorum. Her şey o kadar boktan ve belirsizdi ki kafayı yiyeceğimi düşünüyordum.
Artık bazı şeyleri konuşmanın zamanı, belirsizliklere anlam katma zamanı gelmişti yoksa böyle kafayı yiyecektim.
Hyunjin'den hoşlanıyor muyum veya ondan etkileniyor muyum bunlar benim kendime sorup cevap bulacağım sorulardı. Önemli olan Hyunjinle birlikte sonucuna varacağımız sorular. Ama daha Hyunjin'le hangi soruların cevabını bulacağız onu bile bilmiyordum.
Bağırarak ofladıktan sonra dolabıma yöneldim ve deri ceketimi alıp zaten siyah pantolon ve siyah üst olan üzerime geçirdim. Saçlarımı düzeltmeden önce Minho'ya Hyunjin'e soracağım birkaç soru olduğunu ve ev adersini göndermesi hakkında bir mesaj gönderdim.
Aynanın karşısına geçip saçlarımı düzelttikten sonra telefonumu alıp kimseye haber vermeden evden çıktım. Minho'nun attığı adrese bakıp hızlıca eve doğru yürümeye başladım.
Hava buz gibi soğuktu çok keskin bir akşam ayazı düşmüştü şehrin her yerine. Ne kadar kalın giyinirsen giyin iliklerine kadar bu ayazı hissetmeye mahkumdun.
Artık yollarda ve ağaçlarda gözükmeyen turuncu yapraklar, ağaçların kuru dalları ve keskin ayazlar sonbaharın bittiğinin, kışın kapıda olduğunun habercisiydi.
Yürürken başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Bir tane bile yıldız yoktu. Tamamen karanlık sonu olmayan bir karadelik gibiydi gökyüzü.
Zihnim de aynı gökyüzü gibiydi sonu olmayan düşünceler ve bir o kadar da cevapsız sorular...
Ben bu karadeliğin içinde kaybolmak istemiyordum. Yolumu bulmak istiyordum artık. İyi de olsa kötü de olsa bir yol istiyordum sadece. Belirsizlikten çok daha iyidir.
Minho'nun attığı adrese geldiğimde evi baştan aşağı süzdüm. İki katlı koyu renklerin hakim olduğu, geniş tamamen boş bahçesi olan bir yerdi. Bahçesine hayran kalmıştım doğrusu neden boş anlamadım. Tam masa atıp kenarları çiçeklerle donatıp akşama kadar kitap okumalık bir yerdi.
Bahçe kapısını itip girişteki merdivenden indim ve kapıya yöneldim. Geldim artık bay Hwang, bazı şeylerin cevabını almaya geldim.
Kenarda duran küçük zile basıp kapının açılmasını bekledim. Neden heyecanlıydım bilmiyorum içimde çok tuhaf bir karıncalanma vardı. Kalbim de çok hızlı atıyordu fazla gerilmiştim.
Kapı açılınca yerde olan başımı kaldırıp hemen kim olduğuna baktım. Benim yaşlarımda çok güzel bir fiziğe sahip olan en önemlisi de sadece iç çamaşırıyla dolaşan saçı başı dağılmış bir kadın vardı karşımda.
Hızlanan kalbim ortamdaki gerginlik yüzünden daha çok hızlanmıştı.
"Sana kapımı açma yetkisini kim verdi?" Hyunjin'in kadına seslenişi üzerine hemen kendimi toparlayıp yüzüme bir gülümseme yerleştirdim.
Karşımda duran kadın özür dileyip merdivene ilerledi ve yukarıdaki odalardan birine çıktı. Hyunjinse tam karşımda ne olduğunu sorgularcasına bana bakıyordu.
"Ah buradan geçiyordum da haftalık seans saatini ikiden bire düşürdüğümü söylemek istedim. Sevinmelisin bana daha az katlanacaksın."
Hyunjin çatık kaşlarıyla beni süzdükten sonra gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Şu an ne düşündüğü hakkında hiçbir fikrim yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doctor | Hyunlix
Romance"Ağlarken öpüşmek gibi bizimkisi. Kalbini çok sızlatıyor ama çölün ortasında suya muhtaç olduğun kadar muhtaçsın o dudaklara."