Bölüm 1- DarkClup

97 7 2
                                    

Gök gürültüsü şimşek gibi gecenin ortasına düşmüş, etrafında var olan her şeyi gümbür gümbür titretmişti. Sanki öfkesini ve nefretini kusuyor, dünyada var olan her bir taştan, sudan, ağaçtan, hayvandan, insandan, rüzgardan intikam almak istiyordu. Tüm vahşiliği ile dört bir yandan hissedilerek, kudretini hissettiriyordu. Acımasızlığını ortaya koyuyordu. Kapkaranlık kocaman bir odanın ortasındaki siyahlar içerisindeki dev yatağında, sırtını yatak başlığına dayamış olan karanlık prens, elindeki viski bardağını tepesine dikerek bir yenisini daha dolduruyordu. Yarı çıplak bir vaziyette, sadece belini örten saten siyah örtülerle donatılmıştı. Şimşek çakması ile vücudu parlıyor ve yeniden o muhteşem parlaklığın yerini karanlık alıyordu. Renato'nun saçı başı dağınık, zihni ise paramparçaydı. Kendisine gelemiyordu. Kendisini tamamen soyutlamıştı. Kimseyle iletişime geçmiyordu. Kimseyle konuşmuyordu. Ellerinin üzeri paramparçaydı. Yüzündeki çizikler ve morluklar inanılmaz derecede belirgin bir şekilde ortadaydı. Kendisine kimsenin dokunmasına izin vermiyor, yaralarının iyileşmesini dahi istemiyordu. Hiçbir şeyi istemiyordu. İstemeyecekti. Dünyanın zalimliğini daha küçücük yaşta gördüğü travmalar sebebiyle fark etmişti. Tüm yaşamını, otuz iki yıllık yaşamını acımasızca idare etmiş, insanlardan nefret etmiş, kalbine sevginin girmesine izin vermemişti. Sevgi. Ta ki ona kadar. Bir intikam uğruna hayatına aldığı kadına kadar. Efsanedeki yunan tanrıçalarından daha güzel olan, sapsarı uzun saçları, muhteşem fiziği, büyüleyici zümrüt yeşili gözleri, dolgun hatları, kıpkırmızı dudakları ve o inanılmaz kalbi...

Valeria Wondermoon'a kadar yaşadığı bu hayattan tek bir ders almamıştı. Hep daha fazlasını istemiş, daha fazlasını elde etmiş, nefretle yoğrulmuş, öfke ile güçlenmişti. Hayatına aldığı her kadını ihtiyacını karşılayana kadar tutmuş sonra bir çöp gibi onları kapı önüne fırlatmıştı. Tek bir vicdan azabı ve merhamet duymadan, dilediğini dilediği gibi yaşamıştı. Güç ondaydı. Tüm dünya ayakları altındaydı. Çevresindeki herkes kölesi, oyuncağıydı. Çevresindeki herkes, kendisine itaat etmesi gereken bir kuklaydı.

Parmakları viski bardağını öyle sıkı kavrıyordu ki, biraz daha sıksa un ufak edecekti. Gerçi etse bile acıtmazdı. Canı acımazdı. Yanmazdı. Şuan üstüne meteor taşları yağsa umurunda olmazdı. Hayatının en büyük darbesini almıştı. Hayatının en büyük darbesini, en yakını tarafından almıştı. Kontrol edemediği bir şekilde, bu hayatta sevdiği ve aynı zamanda ailesine olan nefreti ve öfkesi yüzünden onlardan en başından beri nefret ettiği tek kadını, kazandığı, sevdiği, aşık olduğu anda kaybetmişti. Kaybetmişti. Parmakları arasından kayıp gitmişti. Ellerinin arasından götürülmesini engelleyememişti. Renato ilk kez kazanan değil, kaybedendi.

Valeria'nın okyanusun karanlık sularına atlayışı, onu oradan kurtarışı, gözlerindeki kırgın ve buruk ifadeyi, hıçkırarak yakarışlarını hala duyuyordu. Onu hala hissediyordu. Varlığını tüm kalbiyle hissediyordu. Tüm kalbiyle acısını çekiyordu. Onu düşünmediği tek bir an, saniye, salise yoktu. Kendisi ona ulaşmak için onlarca adamın canını yakmış, etlerini parçalamış, kemiklerini kırmıştı. O götürüldüğünde engelleyemediği her an için adamlarını ağır yaralamış, ölümünü kolaylaştırmıştı. Valeria'nın kendisinden zorla koparıldığı o an için, Guiseppe hariç her erkeği gebertmiş, kendi çalışanlarına dahi çeşitli ızdıraplar vermişti. Durdurulamamıştı. İçindeki canavar patlak verdiğinde o yatı kana bulamıştı. Halası olacak o acımasız yaratığın gözü önünde, tüm adamlarını katletmiş ve tüm nefretiyle durumu açıkça ifade etmişti. Ona söyleyecek bir söz bulamamıştı. Henüz hiçbir şey demeyecekti. Henüz.

Kapı yumuşak, ürkek bir şekilde çalınmıştı. Tık tık. Renato duymazdan geliyordu. Olabildiğince az konuşmaya çalışıyordu. Olabildiğince konuşmayarak, yardımcısı Guiseppe'ye olan öfkesini bastırıyordu. Çünkü her işini o hallediyordu. Yanlış yapma lüksü olmadığını biliyordu. Evet yoktu. Çünkü Valeria'nın gidişini engelleyemediği, yata doğru gelen tehdidi kontrol edemediği ve sevdiği kadının parmakları arasından kaymasını, onun suçu olarak da nitelendiriyordu. Siktiğimin suçu. Guiseppe ürkek bir şekilde içeri girdiğinde, kalbi çılgınlar gibi atıyordu. Renato'dan çok korkuyordu. Patlak verip, boğazına çökmesinin an meselesi olduğunu biliyordu. Bundan kaçışı olmadığını, içindeki canavarın şuan için büyük bir plan yaptığını ancak bu süreçte düşünmeye ihtiyacı olduğu için tepki vermediğini biliyordu.

Valeria II LionsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin