"Demek ki korkulacak bir şey yokmuş. Mideni üşüttüğün için ki, bence kesinlikle düzgün beslenmediğin için..." Sapphire elindeki çatalı, karşısında oturan genç kadını işaret ederek sallamıştı. "Kusup duruyormuşsun. Ah, bizde şey sanmıştık..." Sapphire konuşmadan duramadığı için birçok itirafı peşin sıra açıklıyordu.
"Ne sanmıştınız?" Tek kaşını kaldırdı Valeria. En yakın dostunun ne demek istediğini çok iyi anlıyordu. Sürekli kusup durduğu için Jonathan ile birlikte ne düşündüklerini biliyordu. Derin bir nefes alıp, sakin kalmak için dua etti. Çok zordu. Bu hayatta, bu evde, bu bedende sakin kalabilmek çok zordu. Doktor kontrolünden geçip, her şeyi duymak istediği gibi ayarladıktan sonra gerçekleri Sapphire ile birlikte öğrendi Valeria. Doktorun gözünün içine bakıyor, rahat olmaya, davranmaya özen gösteriyordu. Test sonucunu öğrendikten sonra ise Sapphire derin bir nefes alarak, genç kadının sırtını ovalamış ve üşüttüğünü düşündüğü için dikkatli olacaklarını bildirmişti. Valeria malikaneye dönüşlerinde hiç konuşmamış, sürekli Sapphire'i dinlemişti. Birçok şey anlatmış, bir çok şey üzerine konuşmuştu. Sahip olduğu moda markası ile ilgili yapmayı hedeflediği her şeyi neredeyse dönüşteki kırk dakikalık yola sığdırmıştı. Valeria ise tebessüm etmeye özen göstermiş, çabalamış adeta işkence çekmişti. Çünkü klinik sonrasında artık kafayı yeme raddesine gelmişti.
"Bilirsin ya işte. Hamile olduğunu düşünmüştük." Sapphire'in itirafı üzerine Jonathan çift kanatlı kapıdan içeri girmiş ve yüzündeki ifade gittikçe keskinlik kazanmıştı. Eşinin son cümlesini duyduğunu her ikisi de biliyordu. Sapphire derin bir nefes alıp önündeki meyve tabağından birkaç çilek alarak, özel olarak Kore'den getirttiği tatlı takımındaki servisine yerleştirmişti. Ortamdaki hava adeta hızla çekiliyor, genç kadını soluksuz bırakıyordu. "Neyse ki her şey yolunda." Sapphire'in tebessümü zorakiydi. Çünkü Jonathan'ın öfkeli hali şimdiden patlak vermişti. Kahrolası çenesi ve sözleri diye iç geçirdi.
"Neyse ki." Jonathan masanın başındaki yerini aldığında, işten geç geldiği için yemek servisine başlanılmasını istemişti. Hanımlar çoktan yemeklerini yemiş, tatlıya geçmişlerdi ancak Valeria her şeyden nerdeyse iki kaşıktan fazla almıyordu. Çünkü kusmamak için üstün bir başarı sarf ediyordu. Jonathan'ın lezzetli çorbası gelmiş ve çorbasından bir kaşık alacağı sırada Valeria dayanamamıştı.
"Hamile olsam ne olacaktı ki?" dedi Valeria. O anda ortamda kalan son huzurun yitip gittiğine bahse girebilirdi. Suratsız abisinin gözleri öfkeyle kocaman açılmış, Sapphire boğazında kalan meyve parçası için öksürmeye başlamıştı. Ailesine böyle bir soru sormaması gerekiyordu ancak elinde değildi. Artık ciddi anlamda sabrı kalmamış bir vaziyetteydi.
"Val." Sapphire'in öksürükleri arasından en yakın dostuna uyarıcı bir şekilde seslenmesi, genç kadının sinirlerini daha fazla yükseltti. Gözleri sadece kendisini parçalayacakmış gibi bakan abisini görüyordu. Aralarındaki öfke ve gerilim her şekilde belli oluyordu.
"Ne duymayı bekliyorsun?" Jonathan günün yorgunluğu, girdiği toplantıların stresi ve en önemlisi de bugün eşi ile kız kardeşinin doktora gözüküp, Sapphire'den aldığı haber sonrasında ufacık bir rahatlamasının önemi kalmamıştı. Kız kardeşinin gittikçe tuhaflaştığını fark edebiliyordu. Çünkü onun prensesi asla böyle bir soru sormazdı.
"Bir şey beklemiyorum." Yarım ağız tebessüm etti alaycı şekilde Valeria. "Eğer hamile olsaydım ne olurdu onu merak ediyorum."
"Valeria!" diye hırladı Jonathan. "Dua et ki değilsin." Tane tane, vurgulayarak söylendi.
"Yoksa abicim?" dedi Valeria. Gözleri dolmaya başlasa da ağlamayacaktı. Hayır, ağlamamak için ne gerekiyorsa yapacaktı.
"Yoksa..." Elindeki kaşığı sertçe önündeki masaya doğru fırlattı Jonathan. Bu hareketi ile eşinin ve kız kardeşinin irkildiğini anlamış ve kendisine içten içe küfür etmişti. O lanet öfkeye kapıldığında düşünceleri köreliyordu. İyi kötü kavramları kayboluyordu. "O piçin tohumunu içinden sökerdim!" Söylediği bu sözler fırtına öncesi sessizlikti. Sapphire'in duyduklarından sonra ağzı açık kalmış, eşine hayretle bakmıştı. Valeria ise dayandığı ancak daha fazla tutamadığı gözyaşlarını akıtarak hızla ayağa kalktı. Öyle hızlı ve güçlü bir hareketti ki, sandalye arkasında sendeleyerek kısa bir an sonra düşmekten vazgeçti. Abisinin gözlerine öfkeyle ancak nefretle bakıyordu. Saf öfke ve saf nefret ile.
"İyi geceler." Arkasına bile bakmadan çıkıp gittiği sırada, Sapphire durması için yalvarıyordu. Yemek odasının kapısını sertçe çarparak kapatmış daha sonrasında Sapphire ile Jonathan'ın yüksek sesler ile tartışmaya başladığını işitmişti. Bir önemi yoktu. Hiçbir şeyin önemi yoktu. Canı acıyordu. Duyduğu o sözler kanını donduruyor, kalbini parçalıyor, zihnini darmaduman ediyordu. Koşar adımlarla merdivenlerden çıkarak, odasına gitmiş ve kapısını arkasından sertçe kapatmıştı. Sırtını kapıya yaslayarak, aşağıda akıtmaktan çekindiği gözyaşlarını bırakmıştı. Çıldırmasına ramak kalmıştı. Çıldırmasına artık çok çok az kalmıştı. Bu sözleri nasıl söyleyebilirdi? Zihni aynı sözleri çevirip çevirip, sabrına meydan okuyordu. O piçin tohumunu içinden sökerim derken hiç vicdan azabı duymuyor muydu? Nasıl bu kadar umursamaz olabiliyordu? Nasıl bu kadar öfkeyle dolabiliyordu? Kendisi Sapphire ile birlikte gizlice aşk yaşamış, tüm dünyayı kandırmış ve üstüne Sapphire'i hamile bırakmıştı. Crystal doğmadan çok kısa bir süre önce evlenmişlerdi. Yaşadıkları onca kötülüğe rağmen, her an yanlarında olmuştu. Abisini sonuna kadar desteklemiş, o zamanlar birlikte olduğu ve sevdiği adamı, Black Shadow'u geride bırakmış, onu değil, ailesini seçtiği için terk edilmişti. Başına gelen her şeyin yeniden Jonathan Wondermoon yüzünden olduğunu anladı Valeria. Onun yüzündendi. Black kendisini terk ettiği için peşinden Los Angeles'a gitmiş ve kendisini oyuna getiren bir adamın kuklası, seks oyuncağı haline gelmişti. Üstelik bu kişi sıradan biri de değildi. Güçlüydü, öfkeliydi ve sınırları olmayan biriydi. Abisinden senelerce baskı görmüş, tam her şey yoluna girdiğinde ise onun ağına düşmüştü. Ancak öyle tehlikeli biriydi ki, kendisini kendisine mahkum etmişti. Bunu biliyordu genç kadın. Kalbi, bedeni, ruhu onun için savaş vermekteydi. Düşünceler ile boğulurken tırnaklarını avucunun içine geçirmiş ve öyle çok sıkmıştı ki, ılık sıvı ellerinin arasında hissedildiğinde, durumu yeni fark etmişti. İki elinde de tırnakları ile delik açmıştı. Kanı ve sızısını hissederken midesinin bulanmasıyla koşar adımlarla banyoya gitmiş ve yediği birkaç lokmayı da çıkarmıştı. Elini yüzünü yıkıyor, soğuk suyu yüzüne çarptıkça ufak da olsa bir rahatlama hissi vücuduna yayılıyordu. Aynada kendisine baktı Valeria. Uzun bir süre. Ne kadar kaldığı önemini yitirmişti.
"Bunu kendine sen yaptın. Sen!" Kendi kendine konuşuyor, yüzünü inceliyordu. "Nasıl bu kadar ahmak olabilirsin? Nasıl bu kadar aptal ve sorumsuz?" Gözlerini kapattığı anda yaşlar, pürüzsüz cildinden süzülerek aşağıya doğru indi. "Şimdi ne bok yiyeceksin? Kahretsin!" diye gürledi. "Onu öldüremezsin..." Sesi daha cılız çıktı. Kafasını iki yana sallarken, beyaz parlak mermerin köşelerini sıkıca tutuyordu. Parmak uçları bembeyaz kesilmişti. "Onu öldüremezsin." Bir kez daha tekrarlayarak sağ elini yavaşça kaldırdı. Hareketleri öyle ağırdı ki, yer çekiminin varlığı sorgulanacak cinstendi. Elini karnının üzerine koyarak derin bir nefes alıp verdi. "Bir katil değilim." Gözleri kapalı bir şekilde konuşmaya devam ediyordu. O sırada zihninde bu sabah testin açıklanmasından sonra doktor ile konuştuğu bir dakikalık süre, o andan itibaren tüm hayatını değiştirmişti. Doktor Ally ona tahminlerinin doğru çıktığını ve hamile olduğunu söylemişti. Valeria'nın nefesi kesilmiş, kas katı hareketsiz bir şekilde bulunduğu alandan kıpırdayamamıştı. Şu andan itibaren düzenli olarak kontrole gelmesini talep ettiğinde ise Valeria dudaklarını bile kıpırdatamamıştı. Çünkü Sapphire o sırada koluna girip, doktoru selamlamış ve klinikten çıkış yapmalarını sağlamıştı. İşte o andan sonra her şey kapkara ve tutarsızdı. Hamileydi. Otuz günlüktü. Renato'nun çocuğuna hamileydi. Korktuğu bir şeydi. Yaşayan, nefes alan her şeyden nefret eden ve vicdanı, merhameti olmayan bu adamın bir parçası içinde gün be gün büyümekte, yaşam savaşı vermekteydi. Düşmanının çocuğuna hamileydi ve bu durumu şimdilik gizlemeliydi. Üzülerek de olsa bir karar vermesi gerektiğinin bilincindeydi. Aldırıp, aldırmaması için fazla bir süresi kalmamıştı. Hızlı olmalıydı. Kahretsin, ne yapacaktı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Valeria II Lions
RomanceOnu kazandığı anda kaybetmişti. Şimdi ise daha öfkeli, daha şeytaniydi. Tek hedefi sevdiği kadını geri almak ve bir daha kendisinden koparılmasına izin vermemekti. Acımasızlığının sınırı olmayan Renato için geçmişindeki hayaletler de musallat oldu...