Bölüm 10- SP

28 7 1
                                    

"Gelmeni istemediğimi daha önce de belirttim. Anlamadığın veya görmezden geldiğin ne var he?" diyerek öfkeyle gürledi Jonathan. Bugün büyük maç günüydü. Bugün Seattle'dan WonStorm ile Los Angeles'dan Lions'ların karşılaşma günüydü. Bugün tüm dünyanın gözlerini çevirdiği, merakla maçı beklediği bir gündü ve Jonathan öfkeden köpürüyor, çıldırıyordu. Futbol takımının büyük sponsorlarından ve isminin kurucularından biriydi ve orada olması gerekiyordu. Ailesi ile birlikte maçı izlemesi, tüm meraklı gözler üzerindeyken gücünü göstermesi gerekiyordu. Ancak sabah sabah kız kardeşi ile tartışmaya tutuşmuştu. Valeria'nın da gitmesi gerekiyordu. O da bir Wondermoon'du ve gerçekten de gitmek istiyordu. Bunu saklayamazdı. Ailecek orada olmaları gerekiyordu. Bütün sponsorlar aynı fikirdeydi.

"Ona bağırmayı keser misin artık Jonathan?" dedi üvey teyzeleri Alice Spannel. Kahvaltıları tartışma başladığından beri burnundan gelmişti. Kimse keyif almıyordu. Herkesin yüzü asıktı. Hazırlıklar bitmiş, Sapphire, Valeria, Alice tamamen maç için kamera karşısında boy göstereceklerdi. Sapphire WonStorm'un renklerinden olan siyah ve turkuaz renklerinden oluşan düz, mini bir elbise tercih etmiş ayakkabıları ise özel tasarım ve sadece kendisinde bulunan bir tasarımcı tarafından hediye edilmişti. Alice Spannel simsiyah elbisesi ile yine harika gözüküyordu. Valeria ise koyu mor bir elbise tercih ederek, düşük topuklu, rahat bir dolgu topuk giyerek, iplerini bileklerinde bağlamıştı. Herkes hazırdı ancak Jonathan kız kardeşi yüzünden iyi hissetmiyordu. Onun gelmesi demek Renato ile karşılaşacakları anlamına geliyordu. O piç kurusunun kız kardeşine bakmasını dahi istemiyordu. Onunla aynı ülkede, aynı havayı soluduğunu bilmek dahi öfkesini güçlendiriyordu.

"Bu işe karışma Alice!" Jonathan saçlarını sertçe geriye doğru çekiştirerek, parmakları arasından kaydırdı. Ismarlama takım elbisesi ile karanlıklar efendisine benziyordu. Çok yakışıklıydı. Muhteşem bir çekiciliği vardı ve karısı onu bu sabah, takım elbisesinin içinde gördüğünde ona kızsa dahi, beraber olmaktan kaçınamamıştı. Direk üzerine gitmiş, ceketini çıkartmış, eşini öpmeye başlamıştı. Jonathan ise Sapphire'in seksi iç çamaşırlarını hızlıca üzerinden atmış, onu duvara dayayarak sertçe, büyük bir şehvet ve özlemle ona sahip olmuştu. Ah, ikisi de birbirinden asla sıkılmıyor, birliktelikleri asla yeterli olmuyordu. Hep daha fazlasını istiyorlardı.

"Orada olmam gerekiyor. Ben de bir Wondermoon'um unuttun mu?" Valeria oldukça sakin, kendisinden dahi beklenilmeyecek kadar naif bir ses tonuyla söze girdi. Herkes kafasını ona çevirdiğinde, bir an için masanın altında tuttuğu ellerini sıkmış, tırnaklarını avuçlarının içine batırmıştı. Artık avuç içlerinde kesin yara izleri vardı ve öylesine dikkatlice saklıyordu ki, şuana kadar kimse bir şey sormamıştı. "Abi." En hüzünlü ve anlayışlı ses tonunu ortaya çıkarıyordu. Jonathan'ın kendisine olan sevgisini biliyordu. Bir yerde o zalimliğini bile aşacağını biliyordu. Çünkü abisi onu çok seviyordu. "Eğer orada olursa bu... umurumda olmayacak. Yüzüne bile bakmayacağım. Benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Etmeyecekte. Söylediği ve yaptığı onca şeyden sonra..." Bir an için gözlerini kapattı. Yüksek sesle abisini ikna etmek için söylediği her sözde aslında doğruluk payı da bulunduruyordu. "Olmaz. Onunla işim olmaz." Gözlerini yeniden abisine çevirdiğinde, onu ikna ettiğini anlamıştı. Yüzündeki sert ifade yerini sadeliğe bırakmıştı. Onu anlayamıyordu ancak biliyordu. Kendisine inandığını biliyordu. Sapphire masanın diğer tarafından uzanarak elini sıkmış ve Valeria'ya yanında olduğunu hissettirmişti. Alice teyzesi ise sırtını okşamıştı. Evet, maç için gidiş bileti hazırdı.

***

Daha önce görmediği kadar büyük bir koruma ordusu ile birlikte yola çıkmışlardı. Cidden kocaman bir orduyu içerisinde barındırdığı şüphesizdi. Malikaneden çıkışları bu şekildeyse, gidecekleri arenanın güvenlik önlemlerini düşünmek dahi istemiyordu. Seattle'da hava hep yağmurluydu. Bugünde onlardan biriydi çünkü bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Süper lüks limuzinlerinin içerisinde karşılıklı olarak oturuyorlardı. Jonathan kolunu Sapphire'in beline sarmış, onu yumuşak dokunuşları içinde mest ederek, Crystal'den bahsediyorlardı. Bebeklerinden. Çocuklarından. Ortak bir parçalarından. Kızlarından bahseden Jonathan'ın ve Sapphire'in yüzündeki mutluluk paha biçilemezdi. İkisi de büyük bir aşkla onun gülümsemesinden, anne ve baba demesinden, ortalıkla bir şeyler karalamasından bahsederek sohbet ediyorlardı. Valeria ise onlara dalıp gitmek istemese de elinde olmadan karşısındaki en acayip ancak muhteşem çifte bakıyordu. İki dünya yansa, kavrulsa, parçalansa bir araya gelmeyeceğini düşündüğü iki insan şimdi evliydi. Üstelik muhteşem bir evlat sahibiydiler. O anda derin bir nefes alarak gözlerini limuzinin filmli camlarına çevirdi. Duygusaldı. Geceleri sürekli ağlıyordu. Ağlamasını saklamak için elinden geleni yapıyordu. Sesi çıkmasın diye ağzını kapatıyordu. Kusmadığını söylese de kusmaya devam ediyordu. Bu durum onu mahvediyordu ve yalnızdı. Tamamen yalnızdı. Günün geri kalanını ise Crystal'in bakıcısı Vicky'i izleyerek geçiriyordu. Vicky'nin de kendisini izlediğini ve her hareketini sahibine yetiştirdiğini biliyordu. Aklına geldikçe öfkeden kuduruyordu. Evinde Renato tarafından gönderilen bir ajan vardı ancak aradan geçen süreye baktığında Vicky'nin Crystal ile muhteşem şekilde ilgilendiğini görebiliyordu. Elbette bu durum onun kim olduğunu unutturmuyordu.

Valeria II LionsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin