Selamün aleyküm.
Her gün bir bölüm paylaşacağım demiştim ama işlerim yüzünden düneyin paylaşamadım. Bugün bir bölüm daha paylaşarak telafi edeceğim İnşaAllah. :)
***
Hayatımızın bize sunduğu birçok şey vardır ama biz bunları görmek yerine sahip olmadıklarımıza bakıp hayatımızdakilere burun kıvırırız. Hayatımızın belki başka birinin hayalî olduğunu düşünmeyiz. Hep daha fazlasını ister dururuz. Bedenimizin bile bile emanet olduğunu bu fani dünyayı hatırlamadan.
Bunları düşünürken fısıltı halinde kocaman "ELHAMDÜLİLLAH" Dedim. Okula da gelmiştim. Bugün haftanın ilk gün olmasına karşın tören vardı. Öğretmenlerin durduğu geçip hepsine selam verdim. Tören İstiklâl Marşından sonra bitmiş öğrenciler teker teker sınıflarına dağılmışlardı. Öğretmenlerde öğretmenler zilinin çalışmasıyla harekette geçmişlerdi. Müdürün beni çağırmasıyla ders vereceğim sınıfa gitmeden müdüre uğramıştım.
"Eylül hocam bugün ders programınızda 3 ve 4. Saatleriniz boş, bu saatlerde yanıma uğrayabilir misiniz?"
"Peki hocam, konu nedir?"
"Hocam bunu gelince konuşuruz. Şimdi dersimize girseniz daha iyi olur."
"Peki hocam." Aslında ne diyeceğini merak ediyordum ama ders 15 dk başlamıştı bile. Bugün dersim 8. Sınıflaraydı. Çekeceğime benziyordu biraz. Sınıfa girip sınıfın tam orta yerinde yerimi aldım.
"Günaydın yavrularım." Deyip kocaman gülümseme sundum genç olmaya level atlamış öğrencilerime.
"Günaydın hocam." Duyduğum incelmeye ve gürleşmeye başlamış sesle daha da gülümsedim. Aralarından birinin el kaldırmasıyla başladık şimdi matraklarla geçen dakikalara.
"Hocam biz 14 yaşındayız. Nerden bakarsanız aramızda 10-11 yaş falan vardır. Neden yavrularım deyip bizi heba ediyorsunuz? Hem genç hem de güzelsiniz yazık ediyorsunuz kendinize." Deyip sağ eliyle havalı olduğunu düşünüp perçemlerini arkaya savurdu.
"Aramızda fazla yaş farkının olmadığının farkındayım arkadaşlar ama hepinizi bir öğretmenin değil bir annenin, bir ablanın duyduğu sevgi size besliyorum." Aynı karşılık sınıftan da gelmesi beni oldukça mutlu etmişti. Ne kadar çok sevgi besliyordum öğrencilerime karşı. Hayret etmiyor değildim açıkçası. Yükselen seslerden konuyu daha uzatmadan konuşmaya karar verdim yoksa hiç susacak gibi değillerdi.
"Biliyorsunuz arkadaşlar, bu yıl sizi bekleyen lise giriş sınavınız var. Ve iki ders yapıp sizin vaktinizi de almak istemiyorum açıkçası. Bir derste ders anlatacağım diğer derstte sesiz olmak kaydıyla ders çalışmanız için sizlerin güzel öğrencilerim."
"Oleyy be!"
"Kralsınız hocam."
"Birtanesiniz."
"Sakin olun gençler, abartmayın. Şimdi sorunuz varsa cevaplayayım sonra derse geçeyim." Orta sıralardan oturan, ders ilgili çok soru soran ve iştahla dersi dinleyen Serap öğrencimin el kaldırmasıyla hiç şaşırmamıştım gerçi.
"Hocam benim sorum var ve 1 hafta boyunca size sormak için dersinizi gelmesini sabırsızlıkla bekledim."
"Sor bakalım tatlım."
"Hocam, haftasonu yaşlı, üstü başı kirli olan ve belli ki dışarıda yaşayan amcayla tanıştım. Onunla yemek yedikten sonra bana hayat hikâyesini anlattı ve bir sözünü anlamadım. Sabri Amcanın önceden bir oto tamir dükkanı varmış ve 1 çocuğu varmış. Eşine öyle aşıkmış ki eşini anlatırken gözünü parlamasından anlaşılıyordu. Eşiyle evlendikten uzun yıllar sonra 1 erkek çocuğu olmuş ama 10 aylıkken dünyadaki yolculuğunu tamamlamış. Eşi de 2 sene önce vefat etmiş. Sabri Amca da eşi öldükten sonra evini, oto tamir dükkanını çocuk esirgeme kurumuna ve huzur evlerine bağışlamış. Şimdi ise karnını doyuracak şekilde para kazanıp bırakıyor. Bunları anlatırken 'Nasıl bu kadar acıya dayandın Sabri Amca?' diye soruverdim. Bana 'Rab olarak Allah'tan razı oldum.' Dedi. Ne demek istediğini uzun süre anlamaya çalıştım. Anlamayınca sormak için ona döndüğümde çoktan yanımdan gitmişti. Hocam sorum şu aslında: Rab olarak Allah'tan razı olmak ne demek?" Bütün sınıfta da merak duygusu uyandırmıştı ki meraklı gözlerle bana bakıyorlardı.
"Bu sorun için teşekkürler Serap. Anlattığın hikâye gerçekten ibretlik bir imtihandır ve Sabri Amcanın sözlerine bakılırsa imtihan edildiğini çok iyi bilen biri. Şimdi soruna gelirsek, Rab olarak Allah'tan razı olmak ne demektir? Rab ismini öğretmenlik ve terbiye edicilik manalarını düşündüğümüzde, Cenab-ı Hakk'ın insana öğretmenlik yaptığını, yani Rububiyetiyle onu yetiştirdiğini anlarız. Bu açıdan baktığımızda Rabbimizin önümüze koyduğu ve karşımıza çıkardığı bütün faktörler öğretici malzemeler durumundadır. Yani, başımıza ne gelirse gelsin bu durumun ilahi bir eğitim bir parçası olduğunu idrak ediyorum ve bu eğitimden memnunum, anlamına gelir. İlahi eğitim bazen okullarla, bazen verilen nimetler aracığılıyla olduğu gibi, bazen de hapse düşmekle, hastalıklarla, bela ve musibetlerle olabilmektedir. İnsan başındaki musibetleri rıza ve memnuniyetle karşılayabiliyorsa Cenab-ı Hakk'tan ve O'nun rububiyetinden razı oluyor demektir. Okulu sevmek, öğretmeni sevmek için yeterli koşul değilse de, öğretmeni sevmek okulu sevemk için kâfidir. Kainat bir okulsa, Rab esması onun muallimi gibidir.
Biraz uzun oldu ama İnşaAllah anlamışsınızdır arkadaşlar, anlamadığınız yer varsa çekinmeden sorabilirsiniz." Öğrencilerinden biri söz alarak,"Hocam anlamamak ne mümkün? O kadar iyi anlatıyorsunuz ki ders bitmesin istiyoruz." Yüzündeki gülümseme yerine sırıtışa geçip konuşmasına devam etti. "Hocam matematik dersine de siz gelir misiniz? Daha iyi anlayabileceğinizi düşünüyoruz."
"Estağfurullah Can, öncelikle anladığınız için çok sevindim. Ayrıca matematik dersini severseniz nasıl geçtiğini bile anlamazsınız. Bu da benden size küçük bir tavsiye." Deyip göz kırpmamla birkaç homurtu sesleri yükselmeye başlamıştı bile. Kolumdaki saatte baktığımda zile 2 dk vardı ve gerçekten Can'ın dediği gibi ders çok çabuk geçmişti.
10 dk'lık teneffüsün ardından sınıfa girip test çözmelerini ve ses çıkarmamalarını isteyip kitap okumaya başladım. Arada çıkan birkaç fısıltı halinde kimse ses çıkarmamış ve testlerini çözmüşlerdi.Zilin tekrar çalmasıyla beraber çay aliot güzel havanın keyfini çıkarmak adımlarımı bahçeye yönlendirdim. Ağacın altındaki bank gözüme kestirip oturdum. Gölgelik, sessiz ve sakin bir yerdi. Yanıma gelen birkaç öğrencilerimle keyfim daha da yerine geldi. Onlara bir öğretmen gibi değil de arkadaş olarak davranıyordum. Bu da onlarda olumlu etki bırakıyordu. Hatta ailevi sorunlarını, dertlerini, yeni başlayan aşklarını çekinmeden anlatıyorlardı. Ben de uygun bir dille kendi çapımda yol göstermeye çalışıyordum.
3. Ders zilinin çalmasıyla beraber müdür beyin odasına doğru ağır ağır ilerlemeye başladım. Sabahtan beridir benle ne konuşacak diye merak ediyordum. Niyetim, kısa kesip bahçeye tekrar inip keyfini çıkarmaktı.
Müdür Beyin odasına geldiğimde iki kez kapıyı tıkalatıp içeri adımlarımı attım. Kapıyı ardımdan aralıklı bırakarak içeriye girdim. Müdür Beyin dosyalardan başını kaldırmasıyla göz göze geldik, gözlerimizi çeken ben olmuştum. Söze başlayarak,"Hocam beni çağırmıştınız." Demiştim.
"Böyle buyurun Eylül hocam." Deyip eliyle önündeki 4 koltuğu göstermişti. En sondaki koltuğa oturmuştum.
"Çay ya da kahve içer misiniz hocam, ya da başka bir şey?"
"Sağolun hocam, içtim az önce. Ne diyecektiniz?" Deyip konuya bodoslama daldım. Çünkü her geçen dk merakım daha da katlanıyordu.
"Geçenlerde dosyanızı inceledim ve bir şey dikkatimi çekti. Onu doğrulamak için de sizi yanıma çağırdım." Sesimin titremesine engel olamayarak,
"N-ne oldu hocam? Neyi fark ettiniz? Kötü bir şey yoktur İnşaAllah."
"Hayır, hayır. Endişelenmenizi gerektirecek hiçbir şey yok hocam. Sadece düneyin soyadınızın KORAN olması dikkatimi çekti ve dosyanızı incelerken baba adınızın Adar KORAN, annenizin Şüheyda KORAN oldugunu gördüm. Yani siz okulumuzun sahibi Hazer Ağa'nın ortağı Adar KORAN'ın kızı mısınız?"
Duyduklarım beynimde şimşekler çaktırmıştı. Okuldaki meslektaşlarımın öğrenmemesi için 1 yıllımı harcamıştım. Ama eninde sonunda çıkacağı aşikardı. Ve o gün bugündü.
****
İlk bir kaç bölüm sıkıcı olabilir. Ama 5 bölümden sonra ana karakterle tanışacağız. Bende kalın 😂
Bölümü nasıl buldunuz? Görüşleriniz benim için çok önemli.
Okuduğunuz için teşekkürler.🌸
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SILLAGE
SpiritualHayatımızda hiç ummadığımız anda kötü şeyler yaşadığımız gibi iyi şeyler de yaşıyabiliyoruz. Bu zorlu yolculukta bizi ayakta tutan şey: sabırdır. *** Nefesim kesiliyordu sanki. Bana karşı her adım atışında kilitlenip kalmam da cabasıydı. Kendime ge...